1968 Antalya Film Festivali’nin Neticeleri



5'inci Antalya Film Festivali cumartesi günü Büyük Otel'de yapılan armağan dağıtımıyla son buldu. Festivalin başladığı günlerde sakin, sessiz bir sayfiye şehri hüviyetindeki Antalya'da tansiyon, neticelerin açıklandığı perşembe günü birden yükseldi ve olaylar yıldırım hızıyla birbirini takip etmeye başladı...





PERŞEMBE

Pazartesi günü başlayan film gösterileri, perşembe günü sona erecekti. Jüri üyeleri perşembe sabahı Şehir Sinemasına giderek «Ölüm Tarlası» filmini seyrettiler ve Konyaaltına döndüler. O akşam saat 16.30’da «İnce Cumali» seyredilecek ve jüri bir karara varmak için Belediyede toplanacaktı. Her şey normal, ortalık sessizdi. Ama festivalin bu yılki garip sessizliğine alışmış olanlar bile havada bir fırtına öncesinin garip durgunluğunu hissediyorlardı. Nitekim öyle oldu. Saat tam 15'de Konyaaltı’nda ilk bomba patladı. 12 kişilik jürinin 7 üyesi son filmi seyretme lüzumunu hissetmeden ve diğer üyelere haber vermeden kendi aralarında toplanmışlardı. Hemen küçük gruplaşmalar oldu, her kafadan bir ses çıkmaya başladı. Söylenen tek şey şuydu: «7 jüri üyesi neticeleri tesbit ettiler. Bu durumda son filmi seyretmenin bir manası var mı?»





NETİCELER AÇIKLANIYOR

Buna rağmen jüri tam kadrosuyla Belediye’de toplandı. Nihayet neden sonra toplantı salonunun kapısı açıldı ve jürinin en «kızgın» üyesi Orhan Elmas dışarıya çıktı. Gazeteciler hemen etrafını çevirdiler. Orhan Elmas festival neticelerini peş peşe sıralamaya başladı. Tam o anda dışarıya çıkan Faruk Kenç gazetecilere, «Arkadaşlar, neticeler belli oldu. Şimdi içerde zabıt tutuluyor. Birkaç dakika sonra ilan edeceğiz,» dedikten sonra bir de baktı ki, gazeteciler neticeleri almışlar, hatta telefon başında gazetelerini aramaya başlamışlar bile... Faruk Kenç, bu duruma çok kızdı. Orhan Elmas’a döndü ve, «Niye açıklıyorsun. İçerde karar almıştık, hiç birimiz söylemiyecektik,» dedi. Elmas gayet sakin bir şekilde, «Her şey belli değil mi?» diye cevap verdi. «Bir dakika önce, bir dakika sonra ne fark eder, sordular söyledim.»





Bu cevap Faruk Kenç'i çileden çıkarmıştı. «Sen tükürdüğünü yalıyorsun,» diye bağırdı. Elmas da ona aynı sert ifadeyle, «Ben yalamam, asıl siz yalıyorsunuz,» derken seslerini duyup toplantı salonundan çıkan Ahmet Üstel de münakaşaya katıldı ve Orhan Elmas'a, «Gel içeriye,» diye bağırdı. Elmas'ın cevabı çok enteresandı. «Niye geleyim? Her şey bitti zaten. Burası serin!»





En enteresan ihtilaf Cuma günü «Altın Portakal» heykellerini yapan Bedii Cemal’le Antalya Belediyesi arasında çıktı. Dört yıldan beri Belediye, heykelleri, tanesi 500 liradan Bedii Cemal'den alıyordu. Bedii Cemal bu yıl fiyatlara zam yapmıştı. «Tanesine 600 lira isterim,» diyordu. Belediye önce bu fiyatı kabul etmedi, ama Bedü Cemal, Konyaaltı’ın terk edip bir otele taşınınca ve hele cumartesi günü için otobüste kendine yer ayırtınca çaresiz heykelleri Bedii Cemal'in istediği fiyattan satın aldı.





Cuma günü bir de basın toplantısı yapıldı. Toplantıyı tertipleyenler jüriden Dr. Alyanak, Melih Altmışık, Orhan Elmas, Ahmet Üstel ve Orhan Çağman'dı. «Beşler» teker teker fikirlerini açıkladılar, kendilerine göre festivalin tahlilini yaptılar. Orhan Elmas, «Festival resmen Duru ailesine satılmıştır,» derken, Orhan Çağman da, «Kim Yılmaz Duru kadar atraksiyon yapabilir?» diye soruyor, arkasından da ilave ediyordu: «Adam Antalya'da boy gösteriyor, gece ateş yakıyor, dans ediyor, oyun oynuyor. Davul bile çalıyor. Tabii ödülleri de toparlayıp gidiyor!»





CUMARTESİ

Bir gün önceden dört bir tarafa haber salınmış, ödül kazananların, armağanlarını almak üzere Antalya'ya «Teşrifleri» rica edilmişti. Bu davete sadece Fikret Hakan'la, İnce Cumali filminin yapımcısı İrfan Atasoy icabet etti. Havaalanından Belediye'ye giden ve Dr. Avni Tolunay'ı makamında ziyaret eden misafirlerin Konyaaltı'na gelişiyle ortalık bir daha karıştı. İrfan Atasoy ayağının tözüyle «Senaryo armağanını Türkan Duru alamaz, çünkü senaryoyu o yazmamıştır,» diyordu. İddia cidden çok enteresandı. İrfan Atasoy, «Konu bir Çin klasiği ile İnce Memed'in karışımıdır. Hikayeyi ben yazdım, senaryo haline de ben getirdim,» dedikten sonra ilave ediyordu. «Prodüktörler Cemiyeti’ne verdiğimiz müracaat kağıdında filmin senaristi olarak işletme müdürüm Haydar Turan'ın adı vardır. Bu bakımdan ödülün Haydar'a verilmesi gerekir,» diyordu. Hemen ayaklı telefonlar işledi ve «haber» Yılmaz Duru’ya uçuruldu. Yılmaz Duru çok hiddetlenmişti. «Dünyada böyle şey görülmemiştir,» diye söylendikten sonra Atasoy'un yanma gitti. «Bu kız senaryoyu 38 derece ateşle tam 18 günde yazmadı mı? Sen stüdyoda filmi seyrettikten sonra 'Ellerine sağlık bacım...' demedin mi?»





Atasoy gayet sakin bir şekilde, «Hayır,» diyordu. Tam o anda olaya Türkan Duru da karıştı. «Madem siz yazdınız, şurada üç plan yazın da görelim...» Bu durumda, «Acaba ne olacak? Senaryo armağanını kim alacak?» sorusu ağızdan ağza yayılmaya başladı.

Ödüller cumartesi gecesi Büyük Otelde tertiplenen bir törenle verildi. Sabahki olayı hatırlayanlar, İnce Cumali filminin yapımcısı sıfatıyla, «Altın Portakal» ödülünü alan îrfan Atasoy konuşmaya başlayınca, birden irkildiler. İrfan Atasoy acaba sabahki iddialarını tekrarlayacak mıydı? Atasoy mikrofonda, «Yerli filmlere yarışma imkanım sağlayan bu festivali düzenleyenlere minnetlerini,» bildirince herkes rahatladı. Filmin yapımcısı, «Rejisörü Yılmaz Duru'ya, senaryosunu yazan Türkan Duru'ya ve artistlerle teknisyenlere teşekkür ederim,» diye devam ediyordu!... Anlaşılan Atasoy’un sabahki kızgınlığı geçmişti.



Sonra armağanlar sırayla verilmeye başlandı. İrfan Atasoy, Yılmaz Duru, Türkan Duru ve Fikret Hakan o gece orada oldukları için armağanlarım bizzat aldılar. İkinciliği kazanan «Vesikan Yarim» filminin gümüş Portakalı Ahmet Üstel'e, «ölüm Tarlası» mn bronz portakalı Melih Altmışık’a verildi. Türkan Şoray'ın Atın Portakalını gazeteci - rejisör asistanı Ferhan Üçoklar aldı. Gülgün Ok'la Orhan Elmas Aliye Rona’yla Erol Taş'ın ödülünü aldılar. Erman Film Stüdyosunun ortaklarından Dr. Alyanak, stüdyosunun kazandığı ödülü aldı. Nihayet sıra Doküman ter Film ödülünü kazanan Behlül Dal'a gelmişti. Behlül Dal geldi. Belediye Reisinden Altın Portakalını aldı, Dr. Tolunay'la öpüştü, mikrofonda birkaç söz söyledi ve ayrıldı. Jenger bir ödül aldı, buna karşılık Refik Kemal Arduman'a bir armağan verdi. îşte tam o sırada ortalık yine karıştı. Birden ortaya çıkan «Antalya Festivallerinin renkli siması» Behlül Dal hızla jüri üyelerinden Profesör Muharrem Ergin'in yanma yaklaşıp bağırmaya başladı. Dal'ın iddiasına göre Jenger’in kendisi için Fransa'dan getirdiği «berat» ın verilmesine Ergin mani olmuştu. Ona birkaç söz söyleyen Ergin, sonunda, «Sen sarhoşsun. Alın bu adamı buradan. Ne istiyor bilmem ki?» diye bağırıyordu. Behlül Dal, artık bu sözlerden hangisine kızdıysa kızdı, «Sen geçen sene de jürideydin değil mi? O aşağılık jüride?» diye bağırmaya, sonra da profesörle yumruklaşmaya başladı. Olaya Behlül Dal'ın kansı da karıştı. Ortalık yatıştıktan sonra Behlül Dal, etrafına toplananlara, «Mani olacağım. Yeter artık, Beyoğlu'nun arka sokaklarına Antalya'yı paspas yaptırmayacağım,» diyordu...



Berbat bir organizasyonla dağıtılan ödülleri alan misafirler Konyaaltı'na döndüler. Herkes kendi arasında, törende çıkan olayların muhasebesini yapıyordu. Gecenin son haberlerinden biri de orada duyuldu. Dr. Tolunay, törenden sonra Üçoklar'ı çağırmış ve Türkan Şoray’ın heykelini geri almıştı. Tolunay'a göre «Türkan Hanım ne zaman tenezzül edip Antayla'ya teşrif ederse o zaman heykelini alabilir,»'di.

ALINTI: SES DERGİSİ’NİN 1968 TARİHLİ 26. SAYISI



Yorum

  1. Aw, this was a really good post. Spending some time and actual effort to create a really good article… but what can I say… I put things off a lot and don’t seem to get nearly anything done.

  2. Its like you read my mind! You appear to know a lot about
    this, like you wrote the book in it or something.
    I think that you could do with some pics to drive
    the message home a little bit, but other than that, this is great blog.
    A fantastic read. I will definitely be back.

Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir