Birleşmiş Milletler Gibi Film

«Türk gemilerinde çalışan bir kamarot çıktığı seferlerin birinde gemide bir milyon dolarlık mücevher kaçırıldığını öğrenir. Aynı gemiye yolcu olarak binen bir şebeke de bu mücevherlerin peşindedir, ama bizim kamarot onlardan evvel davranır ve mücevherleri çalıp denize atlar. Yüze yüze Türk topraklarına çıkar. Bir süre dağlarda aç biilaç dolaşır. Sonunda bir lokanta bulur. Lokantanın sahibi yaşlı ve hastalıklı bir adamdır. Eski bir dansöz olan genç ve güzel karısını deli gibi sever. Ateş gibi bir kadın olan karısı, kamarotun gençliğine, yakışıklılığına dayanamayıp gönlünü ona kaptırır. Hele genç aşığının milyonluk mücevherlere sahip olduğunu öğrenince, ‘bağlılığı’ daha da artar.





Bu arada ihtiyar lokantacının ilk karısından olan kızı da okulların tatil olmasından faydalanıp evine döner. Bu arada bizim aşıklar mücevher kutusunu açmışlar ve mücevher kutusunun bomboş olduğunu görmüşlerdir. Kadın bunun üzerine kocasını öldürmeyi tasarlar. Kocasının ölümü onu hem bol paraya, hem de sevdiğine kavuşturacaktır. Fakat bir terslik olur ve banyo sırasında patlayan havagazı adamı değil de kadını öldürür. Zaten bu sırada eve gelen genç kızla kamarot arasında saf, tertemiz bir aşk başlamıştır.»





Site Film şirketi ile müşterek olarak «Habis Ruhlar» adlı filmi çeviren Lübnan Golden Film şirketinin sahiplerinden rejisör Seyfettin Şevket'le konuşuyoruz. Site ve Golden Film şirketleri geçen yıl «İstanbul'da Aşk» adlı filmi yapmışlar. Yeni «Habis Ruhlar» bu ortaklığın ikinci müşterek filmi oluyor. Filmin başrollerinde Mısırlı İhap Nafah, Lübnanlı Emel Şevket ve bizden de Ali Şen ile Özcan Tekgül oynuyorlar. Ayrıca, geçen yıl Göksel Arsoy'un (Altın Çocuk Beyrut'ta) adlı filminde başrolü oynayan Tarub da bu filmde şöyle bir görünüp geçiyor.





Filmin başrollerinden birini oynayan Emel Şevket, Lübnanlı televizyon seyircileri ile tiyatro severlerin gayet yakından tanıdıkları bir isimmiş... Beyrut’ta bir tiyatro okulunda okuyan Emel Şevket'in soyadı 'Afeş'miş, ama bu soyadının afişlerde hoş durmayacağını düşünerek ona daha cazip bir soyadı arıyorlar... Sonunda, bundan önce oynadığı 3 filmde küçük rollerle harcanan bu iri gözlü, kalın dudaklı, sempatik tavırlı genç kıza, rejisörün soyadını vermişler. Bu arada Emel Şevket'in birkaç piyeste dansöz rolüne çıktığını ve gayet güzel 'oryantal' yaptığını öğrenince, set işçilerinden biri dayanamadı:

- «Ohhhh... On parmağında on marifet. Aklı varsa Türkiye'de kalır... Filmlerde oynar, dans eder... Hiç bir şey yapamazsa şarkıcı olur... Her gece binlerce lira kazanır, gider.» demekten kendini alamadı...





Bize filmin konusunu anlatan ve filmde Ergun Köknar, Tolon Karacaoğlu, Ayten Sert gibi Türk artistlerinin de oynadığını ifade eden rejisör Seyfettin Şevket, dilimizi tam bir Türk gibi kullanıyordu. Çok güzel Türkçe konuştuğunu söylediğimiz zaman gülümsedi. Meğer Ertuğrul Şevket beyin babası Türkiye Cumhuriyetinin ilk Macaristan Başkonsolosu Celâl Tiryaki imiş. Aileleri, meşhur Tiryaki Hasan Paşa'ya dayanıyormuş. Celal bey Macaristan'da evlenmiş ve Ertuğrul Şevket, 1925'te bir Türk baba ile Macar annenin oğlu olarak dünyaya gelmiş. Liseden sonra 4 yıllık Peşte Tiyatro ve Sinema Akademisini bitiren ve bir süre gazetelerde sinema tenkitleri yazan Seyfettin Şevket, Macaristan'a 4 film çevirmiş ve 2. Dünya Savaşı'ndan sonra Mısır'a kaçmış. 1947 - 1964 yılları arasında Mısır'da 27 film çeviren Seyfettin Şevket, 1964 yılında Lübnan'a geçmiş. «Habis Ruhlar», Lübnan'a geçtikten sonra yaptığı dördüncü film. Seyfettin Şevket bize, bu filmi Türkiye'de çevirişinin sebeplerini şöyle izah etti:





- «Biliyorsunuz, Bond filmleri en azından iki ayrı ülkede geçiyor. Bu bakımdan, bu tür filmleri, ortak yapım olarak çevirmek son zamanlarda moda oldu. Yalnız, bizim Türkiye'yi seçmemizde, benim Türklüğümün hiç bir tesiri olmadı dersem inanın. Bir defa Türkiye'ye Allah her şeyi vermiş. İstanbul'daki manzaraları dünyanın hiç bir yerinde bulamazsınız. Bunun yanı sıra Lübnan'la Türkiye, hatta hatta Arap ülkeleriyle Türkiye adet, örf, anane, din ve müzik bakımından birbirine çok yakındır. Tabii bütün bu faktörler tercihimizde başlıca rolü oynadı...»



116 sinema salonu olan Lübnan'da geçen yıl 22'si renkli olmak üzere 27 film çevrildiğini söyleyen Seyfettin Şevket bey sete gitmeden önce Lübnanlıların Münir Nurettin Selçuk'u hala unutamadıklarını ve Zeki Müren'le Türkan Şoray'ın, Muhterem Nur'un en meşhur Lübnanlı artistler kadar tanınıp sevildiklerini anlattı. O, sete giderken bizim aklımıza «Altın Çocuk» geldi. Göksel Arsoy film çevirmek için Lübnan'a giderken, Lübnanlılar da Türkiye'ye geliyorlardı. Bu vaziyette aklımıza ister istemez «Herkes gider Mersin’e, biz gideriz tersine,» tekerlemesi geldi. Acaba tersine gidenler kimler dersiniz?...

ALINTI: SES DERGİSİ’NİN 1968 TARİHLİ 8. SAYISI



Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir