Catherine Deneuve Ağlamaktan Hasta Oldu




Elbise dolabını açmış, giyecek bir şeyler araştırıyordu. Renk renk elbise yığınının arasından yeşil keten bir elbise gözüne ilişiverdi. Genç kadın, birkaç saniye tereddüt ettikten sonra uzandı, yeşil elbiseyi askısından çekti. Parmaklarını kumaşın kıvrımları arasında yavaşça gezdirmeye başladı. Gözleri buğulanmıştı. Elbiseyi oracıktaki koltuğun üstüne bıraktı sonra da başını kumaşa gömüp hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Onun bu elbiseyi en son giydiği günü çok iyi hatırlıyordu.





Ablasına misafir gelmiş, fakat havalar birden ısınınca onun elbisesini giyerek sokağa çıkmak zorunda kalmıştı. İki kardeş, sanki kısa bir süre sonra ayrılacaklarını önceden biliyorlarmış gibi o gün akşama kadar kol kola gezmişler, çocukluk günlerinin tatlı hatıralarını anmışlar ve hayatlarının belki de en mutlu gününü geçirmişlerdi. Bundan sonra ise Catherine Deneuve, genç yaşta ölen kardeşi Françoise Dorleac’ın hatıralarıyla avunmak zorundaydı. Genç kadın, Françoise'in ölümüne, yokluğuna kendini bir türlü alıştıramamıştı. Nereye gitse, ne yapsa, kiminle konuşsa, her şey, herkes ona kardeşini hatırlatıyordu.





Annesinin durumu daha da kötüydü. Zavallı kadıncağız, diğer kızını görür görmez, ağlamaya başlıyor, saatlerce de kendini toparlayamıyordu. Artık evde yalnız oturmaktan, ahbaplarıyla dolaşmaktan, konuşmaktan da zevk alamıyordu. Sabahları erkenden evinden çıkıyor, soluğu Catherine'in yanında alıyordu. Ana - kız, kol kola girip stüdyonun yolunu tutuyorlardı Bayan Deneuve, kızının çalışmaları sona erinceye kadar stüdyoda bir kenara çekilip oturuyor, akşam olunca da ana - kız gene geldikleri gibi sarmaş dolaş evlerinin yolunu tutuyorlar.





Françoise'in ölümüne ailesi kadar dostları da çok üzülmüşlerdi, ama artık aradan zaman geçmişti. Ölen bir kimseyle beraber ölüme gidilemeyeceğine göre Catherine ile annesinin Françoise'slz dünyada yaşamaya da kendilerini alıştırmaları gerekmez miydi? Catherine de, annesi de bu sözleri söyleyen, dostlarına hak veriyorlardı. Ama başka türlü davranmak da ellerinden gelmiyordu. Catherine, şöyle içinden gelerek tatlı tatlı gülmeyi unutmuştu. Ağlamaktan bozulan gözlerini tedavi edebilmek için açık mavi camlı gözlük takmak zorunda kalmıştı.



Roger Vadim ile nişanlandıktan sonra sinema artisti olmayı kararlaştıran Catherine Deneuve, kardeşinin sanat kabiliyetinin kendisininkinden çok üstün olduğuna da inandığı için şimdi çalışırken garip duygular altında eziliyor, ''Benim yerimde Françoise olsaydı, bu sahneyi şöyle oynardı, böyle oynardı'' diye kendine eziyet ediyor.

Ünlü fotoğrafçı David Bailey ile evlendikten sonra çok sakin bir hayat sürmeye başlamış olan Catherine Deneuve, kardeşinin ölümünden sonra hızlı araba kullananlara, asi gençlik gösterileri yapmaktan hoşlananlara düşman kesildi.



Genç erkeklerin sevdikleri kızlara caka satmak için direksiyon başında çılgınlıklar yapmalarını bir türlü hazmedemiyor. Catherine’in de bir zamanlar hızlı araba kullanmaktan hoşlandığını ve hızlı hayat yaşamayı sevdiğini bilenler, Françoise'in kaybının Catherine'i inanılmayacak derecede çok değiştirdiğini ileri sürüyorlar. Annesinin kolunda başını öne eğerek ağır ağır yürüyen üzgün genç kadınla, gözlerinden etrafa neşe saçılan canlı, neşeli Catherine Deneuve arasında dağlar kadar fark var. Fransız sinemasının başarılı yıldızına, Venedik Film Festivalinde kazandığı başarı, gördüğü itibar da sevgili kardeşinin ölümünden duyduğu acıyı unutturamadı.

ALINTI: SES DERGİSİ’NİN 1967 TARİHLİ 41. SAYISI



Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir