Cüneyt Arkın Antrenman Yaptı



Bundan 10 gün kadar önceydi galiba. Bir hanım okuyucumuz mecmuaya telefon etti: «Orhan Günşiray her gün Yeniköy'de denize giriyor,» dedi. Önce inanmadık. Bizimle şaka edildiğini zannettik: «İşi yok, vakti çok bir muzip olmalı bu,» diye düşündük.

Sonra aradan günler geçti. Geçen pazartesi Tarabya'dan Emirgan'a doğru geliyorduk. Orhan Günşiray'ı, taverna olarak çalıştırdığı Dolce Vita'dan bornozla çıkarken görmeyelim mi?...

Hemen aklımıza, bize telefon etmek nezaket ve lütfunda bulunan sadık bayan okuyucumuz geldi. Otomobili hemen durdurup indiğimizi söylemeye lüzum yok...





Hava çok berbattı. 400 metre kadar açığımızda da dalgıçlar bir gün önce içinde 7 kişi ile birlikte sulara gömülen «Işık» motorunu çıkarmaya çalışıyorlardı. Kabaran dalgalar zaman zaman sahile vurup caddeye yayılıyordu.

Orhan Günşiray, Manş Denizini geçmeye hazırlanan bir yüzücü havasıyla bornozunu çıkardı, ayaklarına paletlerini taktı ve kendini Boğaz'ın buz gibi lacivert renkli sularına bıraktı. Daha bir gün önce bir motoru yutan Yeniköy fenerinin önüne doğru yüzmeye başladı. Uzun kulaçlar atıyor, ara sıra geriye dönüp «Ne haber, nasılsınız?...» gibilerden muzafferane el sallıyordu.





10 dakika kadar yüzdükten sonra sahile döndü. Vücudu mosmor olmuştu. Fakat biz kalın paltolarımızın içinde tir tir titrerken, onda üşümekten eser yoktu. «Merak etmeyin,» diyordu, «vücudum alışkındır. Yazdan beri her gün yüzüyorum. Herkes saunada zayıflıyor, ben denizde... 7 kilo verdim. 5 kilo daha verirsem eski Orhan Günşiray olacağım. Şimdiki gençleri cebimden çıkarırım. Gelsin birisi bu suda bu havada iki dakika yüzsün, alnını karışlarım! Vallahi ayağını denize sokamaz. Suyun sıcaklığı şu anda 5 derece, 4 mil de akıntı var.»

- «Yarın gene gelelim, daha güzel resimler çekelim» dedik. «Bulamazsınız» diye tebessüm etti. «Mersin'e gidiyorum. Suat Yalaz'ın 'Şeytan Kafesi' filminde oynayacağım. Tilkinin dönüp dolaşması gibi Yeşilçam'a geldik gene. Zaten bunun için denize giriyorum ya... Zayıflayıp eski halime döneyim istiyorum.»



İstanbul'un havasıyla yerli filmciierin çalışmaları arasında benzerlik. var: İkisinin de yarın ne olacağını, ne yapacağını kimse, hatta kendileri bile bilemez! Cüneyt Arkın da, bir gün lodos fırtınasıyla bacaları uçan, denizleri köpüren motorları yutan İstanbul'da ertesi gün kar yağacağını bilmediği için önceki salı günü, karda kayacağını da aklından geçirmiyordu. Fakat, cuma - pazar demeden çalışan filmciler, Cüneyt, film setine gelince:

- «Kar yağdı, böyle oldu: Cereyanlar kesildi, elektrik yok, çalışmaya paydos!» dediler.





Cüneyt bu haberi duyunca sudan çıkmış balığa döndü. Gece-gündüz çalışmaya alışmış bir insan boş kalınca ne yapar? Cüneyt Arkın, önce otomobiline bin bir güçlükle zincir taktırdı. Kuloğlu sokağında, Duru Film firmasının önünde kalan arabayı, menajeri Leon Sason, jimnastik ve judo öğretmeni Adnan Mersinli ve «Reşid'in Kahvesi» ndeki figüranlar, Cevdet Balıkçı, Çetin Başaran, ite-kaka buzlardan kurtardılar. Yerli sinemanın kalbi olan sokaklardan geçip Mecidiyeköy'e geldiler. Adnan Mersinli:

- «Cüneyt ağabey, futbolcular idmanlarını kapalı salonda yapıyor. Biz de idmanımızı Ali Sami Yen Stadında karlı sahada yapalım mı?» dedi.

Cüneyt Arkın bu teklifi çok beğendi:

- «Yalnız malzemeyi kim verecek?» dedi.



Biraz sonra hemen oracıktan yüksek atlama sırığı, engelli koşu için «engel» temin ettiler. Eşofmanları giyip yeşilliği tamamen kaybolmuş sahaya koştular. Cüneyt «çıta» sız yüksek atlıyor, rakibi olmadan engelleri aşıyor, Adnan Mersinli ile, pamuk gibi yumuşak olan, karlar üstünde judo hareketleri yapıyordu. Menajer ve antrenörünün tavsiyelerini dinleyen figüran Cevdet ve Tarzan Çetin'den yardım gören Cüneyt'i top toplayıcı bir çocuk:

- Bu Cüneyt Arkın, sinema yıldızı değil, futbol kulübüne benziyor,» diyerek espri yaptı. «Menajeri, antrenörü, malzemecisi, yardımcısı, her şeyi var. Üstelik koyu taraftarları da...»



Cüneyt hem bu espriye memnun oldu, hem de etrafına bakıp gerindi:

- «Oohh,» dedi, «Bomboş bir stadyum ne güzel oluyormuş? On binlerce kişilik boş yer. Artık hep buraya gelelim...»

Bir poyraz rüzgarı, İstanbul'u kaplayan bembeyaz karlar, Cüneyt Arkın'a yeni bir huzur dünyası keşfettirmişti. Artık, Ali Sami Yen'de antrenman olmadığı günler Cüneyt'i görebilirsiniz...

ALINTI: SES DERGİSİ’NİN 1968 TARİHLİ 4. SAYISI



Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir