Erkut Taçkın Evlendi



«Perşembenin gelişi çarşambadan bellidir...» derler ya, Ceyda Sadıkoğlu'yla Beat Kralı Erkut Taçkın'ın düğünlerinin de ihtişamı, lüksü daha düğün davetiyesinin boyundan belliydi. Kocaman bir zarf içinden çıkan kocaman davetiyeleri alan davetliler, 7 mayıs günü saat: 16'dan itibaren Tarabya otelinin salonlarını doldurmaya başladılar. Saatler 17'yi gösterirken otelin önünde park eden arabalar çok uzun bir kuyruk teşkil ediyordu.





Düğün saat tam 18'de başladı. Doruk Onatkut orkestrası Taçkın' lara çok orijinal bir sürpriz hazırlamıştı. Her düğünde çalınması adet haline gelen Mendelshon'un «Düğün Marşı» nı aranje edip «Beat» ritmine uygulamışlardı. Gelinle damadın salona girmeleri alkışlarla karşılardı... İlk anın heyecanı geçer geçmez masalarda kendi aralarında konuşanlar, gelinin beyaz organzeden kapşonlu gelinliğinin Dior'dan alındığını söylüyorlar, Erkut Taçkın'ın giydiği elbise için de, «Bu elbise 1968 modası. 'Mao stili smokin'» diyorlardı. Damatla gelin anne ve babalarının oturduğu masaya yaklaşıp onların yanına oturdukları anda ortaya düğün paraları saçıldı.





Saat 18'de başlayıp gecenin geç saatlerine kadar süren düğünde eksik olan hiç bir şey yoktu. Hatta bu cümleyi değiştirip «Düğünde bazı fazlalıklar vardı,» dersek hiç yalan olmayacak. Özel bir muameleyle «yaldızlanmış» bademden tutun da; buzdan, tereyağdan yapılmış heykellere kadar.

Saat 21'i gösterirken pistin ortasındaki paravana kaldırıldı ve paravananın arkasında tavana kadar yükselen dev bir pasta çıktı... E, davetiyesi, bildiğimiz düğün davetiyelerinden 3 misli büyük olan düğünün pastası da, en büyük pastadan iki, üç misli büyük olurdu tabii!





Salonun kenarları gönderilen çiçeklerle dolmuştu. Davetlilerin çoğu Taçkın'ların düğünü için nedense hep orkideyi seçmişlerdi. Bu arada eski bir geleneğe uyularak, avuç avuç yere atılan paralardan da bahsetmeden edemeyeceğiz. Tuvaletli, smokinli davetlilerin o canım elbiselerinin kirlenmesine, üstünün bozulmasına aldırmadan toplamak için yerlerde süründükleri paralar, tedavülden çoktan kalkmış olan eski gümüş paralardı. Hediye getirenlerin yüz binlerce liralık gümüş eşyayı bıraktıkları, en küçük bir şeyin bile gümüş tepsiler içinde sunulduğu düğünde «atılan para» da elbetteki gümüş olurdu...





«Söz gümüşse, sükut altındır» derler. Biz yine gümüşü tercih edelim ve düğünde gözümüze çarpanları anlatmaya devam edelim. Galatasaray Kulübünün İkinci Başkanı olan Armatör Talat Sadıkoğlu ve eşi davetliler arasında dolaşıyor ve herkesin eğlenebilmesi için ellerinden geleni yapıyorlardı.





Pastanın kesilip dağıtılması bittikten sonra salon da yavaş yavaş boşalmaya başladı. Bu hali gören bazı davetliler yarı şaka yarı ciddi, «insanın karnı doydu mu, gözü kapıdadır!» diye espri yaparken, bir garson da arkadaşına anlatıyordu. Otelin adam başına 100 lira aldığı düğün için kilosu 75 liradan alınan patlıcanla yemek yapılmıştı. Çalıştığı yere bağlı olduğu anlaşılan garson kendi kendine, «Yahu bu işin karı neresinde,» diyordu.

Nihayet salon boşalmış, genç evliler iki yıllık bir aşkın sonunda «karı-koca» olarak baş başa kalmışlardı. Odalarına çıkarken ikisinin de aklında ertesi sabah uçacakları Alanya ve oranın sıcak güneşi altında geçirecekleri mesut, neşeli on beş gün vardı...

ALINTI: SES DERGİSİ’NİN 1968 TARİHLİ 21. SAYISI



Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir