Faruk Ilgaz’dan Nikaha İzin



Sabahın erken saatlerinde Selim'le, Fenerbahçe'nin Kalamışa doğru uzanan antrenman sahasında buluşmuş ve antrenman biter bitmez de Selim'in dışı nar gibi kırmızı, içi bembeyaz «Mustang» ına atladığımız gibi Suadiye'nin yolunu tutmuştuk.





Suadiye'de Selim'lerin yazlık evinde Hülya kayınvalidesi, kayınpederiyle birlikte bizleri bekliyordu. Selim, evlerinin sokağına girer girmez kornayı çalmış; zaten pencereden köşeyi gözetlemekte olan Hülya da aceleci adımlarla hemen aşağıya inip kapıyı açmış ve arabaya binmişti. Hemen Belediye Sarayına doğru yola çıktık. Yolda Selim'le Hülya sorularımıza cevap vermek için sözü birbirlerinin ağzından alıyorlardı. Saraçhane'deki alt geçide geldiğimiz zaman evlenme muamelelerine başladıklarını, nüfus kaydı ve muayene gibi vakit alan «büyük» işlemlerin bitirildiğini öğrenmiştik. Bu arada yeni bir şey daha öğrendik. Fenerbahçe kulübü şampiyon takımın usta futbolcusuna bir jest yapmış ve Fenerbahçe burnunda inşa edilen yeni lokali Hülya-Selim çiftinin düğünüyle açmayı teklif etmiş. Şimdi genç çift Belediye Sarayı'na gidecek ve geçen hatta Belediye Başkanlığı görevini Fahri Atabey'e devreden İstanbul'un o günkü Belediye Başkan Vekili ve Fenerbahçe'nin başkanı Faruk Ilgaz'a bu jestten do ayı minnet ve teşekkürlerini bildirecekler





Uzatmayalım, sonunda «Saray» a girdik, özel kalem müdürüne çıktık ve birkaç dakika bekledikten sonra Faruk Ilgaz'ın yanına kabul edildik.

Belediye Başkanı olarak Hülya ile bizim elimizi sıkan, Fenerbahçe kulübü başkanı olarak da Selim'le öpüşen Faruk Ilgaz bizleri oturttuktan sonra makam masasına geçti ve Hülya ile konuşmaya başladı.





Hülya önce, «Yeni yapılan lokalin düğünleriyle açılması teklifinden,» duydukları büyük memnuniyeti belirtti ve teşekkür etti. Faruk Ilgaz da ona şu cevabı verdi. «Selim bu yıl bizi çok memnun etti. Bir defa, o kadar kurdun içinde haf hattına yerleşti. Sonra da kendine sizin gibi iyi bir eş seçti...»

Hülya, utangaç utangaç yere bakan nişanlısını gururla süzdükten sonra, «İnşallah seneye daha iyi olacak,» diye onun namına söz verdi. Hülya artist ama Faruk Ilgaz da politikacı. Hiç laf altında kalır mı? «Tabii, ona eminim. Zaten o şartla izin verdik...» cümlesini yapıştırdı.





Hülya'ya Selim'i anlatan Ilgaz sonra Selim'e döndü ve ona nişanlısı hakkında iyi sözler söyledi. Ilgaz'a göre, «Halk Hülya'yı gerçek bir sanatçı, tam bir hanımefendi olarak tanımış, kabul etmişti. Selim kendine böyle herkesin takdir ve sevgisini kazanmış bir eş seçtiği için gerçekten şanslı»ydı.





Selim bir süre nişanlısını süzdükten sonra, «Faruk Ağabey, biz sana hem teşekkür etmek için, hem de izin almak için geldik,» Arabadaki kaçamak gülüşlerin sırrı nihayet çözülmüştü. Ilgaz «Hayrola, ne izni» diye sordu. Selim'in verdiği cevap hem onun, hem de bizim merakımızı gidermişti. Selim'le Hülya evlenmek için izin istiyorlardı. Bir an düşünen Faruk Ilgaz, karşısında merakla gözlerini kendine diken iki genci şöyle bir süzdü ve «Olur» u yapıştırdı. Artık siz Hülya'yla Selim'deki sevinci sormayın gitsin. Genç nişanlılar bir rahatladılar, bir rahatladılar ki...





İlk sevincin heyecanı geçer geçmez Selim tekrar konuşmaya başladı. «Ağabey, madem siz kulüp başkanı olarak evlenmemize izin verdiniz, o halde Belediye Başkanı olarak da bize bir nikah günü verin bari...»

- «Dur bakalım, işleri karıştırma» diyen Faruk Ilgaz özel kalem müdürünü çağırdı.





Dördü birden konuşmaya başladılar, sağa sola telefonlar edildi ve sonunda gün belli oldu. Hülya'yla Selim 21 haziran günü nikahlanacaklardı. Ama bu defa da başka bir problem ortaya çıktı. Lokalin inşaatı o tarihe kadar bitmeyecekti. Hülya'yla Selim buna üzüldüler ama «birbirlerine bir an önce kavuşmanın» sevinci her çeşit üzüntüyü giderecek kadar kuvvetliydi... Biraz daha oturduktan sonra Faruk Ilgaz'ın yanından ayrıldık. Kapıda her birimiz bir tarafa dağıldık. Hülya sete, Selim de kampa gidecekti. Tam ayrılırlarken Hülya, Selim'e döndü ve «Telefon etmeyi unutma» dedi. Selim de; «Sen bana söyleyeceğine kendi buçuklarını düşün» demez mi? Biz bu konuşmadan bir şey anlamadığımız için «Yahu nedir, n'oluyor?» diyecek olduk. İkisi birden gülmeye başladılar. Neyse sonunda iş anlaşıldı. Meğer Selim her saat başı Hülya'yı ararmış. Hülya ise «buçuk» cuymuş... Yani mesela saat 7'de Selim, Hülya'yı ararmış, 7.30'da da Hülya, Selim'i. Eh, bu durumda Hülya veya Selim'le konuşmak isteyenlere hep «çeyrekler» kalıyor. Bizden söylemesi.

ALINTI: SES DERGİSİ’NİN 1968 TARİHLİ 24. SAYISI



Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir