Gönül Yazar’ın Maceraları



Telefonumuz çaldı. Karşı tarafta önce bir «Alo!» sesi beklersiniz değil mi? Hayır, öyle olmadı. «Ayol! Ben Gönül Yazar...» dedikten sonra başladı tatlı tatlı anlatmaya: «Ayol, şimdiye kadar Türkiye'de hiç bir kadının yapmadığını yaptım: Yarım düzine erkek elbisesi ısmarladım. Bu iş için tamamı tamamına da 18.000 lira sarf ettim. Bugün provam var, gelin görün. Hani Zeki Müren'in terzisi Yalçın Say var ya? Oradayım işte... Saat 15.00». Sonra telefon «çat» diye kapandı.





Verilen saatte bildirilen adrese gittik. Gönül bizi görünce gönülden kahkahalar kopardı: «Erkek terzisinde kadın görüp şaşmayın! Ankara'ya gidiyorum (Batı Anadolu şivesini bozmuyor) ya? Orada hep erkek elbisesi giyeceğim. Tek bir gün dahi kadın elbisesiyle gezmeyeceğim. Zeki Müren nasıl sahnede kadınlar gibi telli, pullu taşlarla donatılmış 25 kiloluk ceketler giyiyor? Ben de tam aksini yapıyorum: Kadın iken erkek oluyorum! Hah hah haaay! Sade erkek olsam iyi, politikacı da olucam. Ankara'da Meclise gidicem! Mini eteklileri almıyorlarmış ya? Ben de pantolonla, daha doğrusu smokinle, silindir şapkayla, bastonla ve gözlükle gidicem Meclise!... Bunca ahbabım var. Ben her yere girerim. Krallardan, imparatorlardan bile arkadaşlarım vardır. Ayyy! İğne batırdın Yalçın! Uuff!»





Gönül Yazar, bir taraftan prova oluyor, bir taraftan da anlatıyordu. «Gelin size öteki elbiselerimi göstereyim. Hilton'da kalıyorum. Eski evi bıraktım. Orası da benim evim gibidir,» dedikten sonra terzisiyle bizi aldı, yeni evine götürdü. Birinci kattaki kuaför salonuna elbiselerini indirtti. İpek siyah smokin henüz bitmemişti, teyelleri üstündeydi. «Bu akşam Ankara'ya hareket ediyorum. Uçakta, otelde, sokakta, gazinoda ve nihayet Meclis'te giyeceğim elbiselerin maalesef hepsi bitmedi. Arkamdan yollayacaklar.»

Bir aralık kanepelere sırt üstü uzandı, bacaklarını eliyle tuttu. «Ohhh, dünya varmış yahu! Erkeklik ne rahatmış? Ne yaparsan yap bir yerin görünmüyor. Bu mini etek modası çıktı, mertlik bozuldu!... Adamlar bana yiyecek gibi bakıyorlar. Aklımda her an 'Aman bir yerim görünmesin!' endişesi. Bıktım, usandım şu kadın elbiselerinden.»





Biraz nefes aldı. Erkek kıyafetlerinden birini giymiş, eline puro almıştı. Dumanı genzine kaçtı. Öksürdü; arkasından güldü, «Kemal Satır'ın oğlu Mustafa Satır gibi gülüyom» dedi. Arkasından hemen ekledi. «Maruf'la evleniyoruz artık. Adamın kumaşlarını yürütüyorum. Aynı kumaştan hem Maruf'ta var hem de bende... İkimizin elbiseleri dikildi. Yolda görenler bizi kardeş sanacak? Ya Lübnan Konsolosu? Bir elbisem de onun kumaşının tıpkısının aynı. Geçen gün Konsolos, 'Paltolarımız birbirine karışacak,' dedi.»

Renkli, renksiz bir hayli fotoğrafı çekiliyor. Gönül de yarım düzine erkek kostümünün birini giyip ötekini çıkarıyor.



- «Erkek elbiseleri seçmenizin başka bir sebebi?» sorusuna şöyle cevap verdi: «Bu kıyafetler Ankara için. İki ayda hepsini giyip hevesimi alacağım. Bir de bunların Maruf'u ilgilendiren tarafı var: Kadınlar erkek elbisesi giyince daha çocuksu oluyorlar. Korunmaya muhtaç, yaşı küçük, masum görünüyorlar. Brigitte Bardot'nun son çevirdiği «Shalako» filminde giydiği siyah erkek elbisesi bana bu ilhamı verdi. Sizin mecmuada görmüştüm.»

Bu sözlerini söylerken kravatını bağlamaya çalışıyordu. «Hay Allah, bu kadar kocaya varıp ayrıldık bir kravat bağlamasını öğrenemedik yahu!» deyiverdi... Sonra devam etti. «Ankara'da Maltepe'de Köşk'te okuyacam... İki ay bana uzun geliyor. Askerlik hizmeti yapmaya, 'mahremiyet' bölgesine gidiyoruz işte... Naapıcan?»





Boy resmi çekilirken foto muhabirimize:

- «Aman makineyi yere yapıştır da çek, bir karış boyum var, birazcık uzun çıksın. Ama ne demişler? Bütün büyük adamlar kısa boylu olurmuş.»

Şoförü bir yandan, terzisi bir yandan Gönül Yazar'ın giyinmesine yardım ediyordu. Bunu görünce güldü. «Erkek Gönül olduğum nasıl da belli? Bakın beni erkekler giydiriyo... Eskiden bizim kadın giydirirdi.» diye nükte yaptı. Güldüğümüzü görünce o da neşelendi ve kahkahalar atmaya başladı. «Maruf bunları görünce şaşıracak. Yarım düzine olduğunu daha o bile bilmiyo... Çok para veriyoruz, ama canım sağ olsun. Bütün kazandığımı sarf ediyorum. Sağ oldukça gene kazanırım.»



Yeni bir elbise giyerken gene sözleri kesildi. Kuaföre gidip geldikten sonra, «Bu son elbisem... Karda giyip gezip yürüyecem. İzimi belli etmicem!.. Hahh Haaay! Ne espri değil mi? Sonram, Ankara'dan size haber yollarım. Politikacıların gittikleri yerlere gidicem... Siyaset yapıcam. İsterlerse nutuk bile çekerim. Vaktiyle İstanbul'da az mı kongrelere gitmiştim? Bu arada bir de film çevirecem. 'Benim vaktim yok, Ajda'yı alın' dedim; 'Olmaz biz seni isteriz. O artık film artisti değil ki?' dediler. Ben de kabul etmek zorunda kaldım. Adamlar taa Ankaralara kadar peşimden koşarak geliyorlar ayol...»



Elbiseleri bazıları iğne, bazıları iplik ile tutturulmuş olarak karşımıza, tıpkı bir defileye çıkarcasına çıktı. Bir taraftan yeni gardırobu hakkında bize «teknik bilgi» verdi. İşimiz bittikten sonra giderken Gönül arkamızdan, «Beni unutmayın!» diye sesleniyordu, «Ankaraya gidiyom diye aklınızdan çıkarmayın beni! Orasını altüst edicem, göreceksiniz!»

ALINTI: SES DERGİSİ’NİN 1968 TARİHLİ 14. SAYISI



Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir