Hülya Koçyiğit ve Selim Soydan’ı Balayında Yakaladık



Hülya - Selim Soydan çifti hafızalardan kolay kolay silinmeyecek o ayılmalı bayılmalı, bol kalabalıktı, hadiseli nikah töreninden tam bir gün sonra, 6 Temmuz cumartesi günü Yeşilköy’den uçağa atladıkları gibi Roma'ya doğru yola çıktılar. Uçağa Yeşilköy'den binen yolcular bu genç ve şöhretli çifti tanıyordu. Yol arkadaşlığı, «Nereye? Ya siz nereye gidiyorsunuz?» falan derken uçağa binen iki gencin kim olduklarını duymayan kalmadı. Bu defa yolcuların hepsi onlarla ilgilenmeye başlamışlardı. Hülya'nın hiç bir şey umurunda değildi. Başını Selim'in omzuna dayamış ve o hadiseli nikahın «dehşetini» düşünmeye başlamıştı. Bir eliyle başını omzuna dayayan karısının saçlarını okşayan Selim, bir ara sağma, soluna bakacak oldu. Haydii, herkes oturduuğu yerden uzanabildiği kadar uzanmış, onlara bakıyordu. «Hoppala... Yahu galiba biz hiç rahat edemiyeceğiz?» diye kendi kendine söylendi.





Uçak Roma havaalanına indiği zaman Selim birden rahatladı. Artık yabancı bir şehre gelmişlerdi. Kimse onları tanımıyacak, onlar da bu sayede rahat rahat dolaşacaklardı. Hele o gazeteciler. Hele o foto muhabirlerinin insanın beyninin içinde parlayan flaşları... Selim bunları düşünerek içinden derin bir, «Ohhh» çekti ve tam o anda patlayan bir flaş gözlerini kamaştırdı. Hülya da şaşırmıştı. Hemen sağa, sola bakındılar.





Uçak yolu şaşırıp tekrar Yeşilköy'e mi inmişti? Yoo, Roma'dalardı. Peki bu flaş neyin nesi oluyordu. Neyse bir an sonra merakları zail oldu. Gayri ihtiyari gülümsediler. SES İstanbul'dan kilometrelerce uzakta yine onları bulmuştu. Karşılarında SES ve HAYAT'ın İtalya muhabiri Suavi Sonar vardı. Suavi Sonar onların birkaç resmini çektikten sonra yanlarına geldi ve «Hoşgeldiniz» dedi. «Tebrikler», dedi. Selim'le Hülya bir an birbirlerine baktıktan sonra «Hoş bulduk» dediler, ama ikisi de, «Burada da İstanbul’daki gibi mi olacak, hiç baş başa kalamayacak mıyız?» diye kara kara düşünmeye başladılar. Sonunda Fenerbahçe’nin «yedek», aile gemisinin «asli» kaptanı Selim, «Ağabey, İstanbul’da olanları gazetelerde okumuşsundur,» diye söze başladı. «Daha yeni evlendik. Bir kalabalık, bir kalabalık ki sorma... Allahını seversen birkaç resim daha çek, sonra bizi bırak. Bak, fotoğraf çekildiğini gören buraya koşuyor.»





Suavi Sonar anlayış gösterdi, birkaç poz resim çektikten sonra onlara mutluluklar dileyip yanlarından ayrıldı. Selim’le Hülya da rahat rahat otelin yolunu tuttular.

Resepsiyonda ikisinin de üzerine birden tuhaf bir mahzunluk geldi. Resepsiyon memuru onlara «hoş geldiniz, buyurun» demiş, kayıt fişini önüne çekerken de, «İsminiz efendim?» diye sormuştu. Kaç yıldan beri Hülya da, Selim de bu soruyla (daha doğrusu isimlerini bilmeyen biriyle) ilk defa karşılaşıyorlardı. Selim dalan gözlerini Hülya'ya çevirdi. O da kendisine bakıyordu. Birbirlerine gülümsediler, sonra Selim, «Selim Soydan, Hülya Koç... Şeyyy, Hülya - Selim Soydan.» dedi. Birkaç dakika sonra odalarına çıktılar. Ertesi gün Roma'yı baştan başa gezdiler. ikisi de isimlendiremedikleri bir hissin tesiri altındaydı. Sonunda Hülya bu «hissi» teşhis etti, ikisi de «memlekette» tanınmış insanlardı. Nereye giderlerse gitsinler, meraklı bakışlardan kurtulamazlardı. Burada, eksik olan şey buydu. Onlar o bakışlara öylesine alışmışlardı ki, kaçıp kurtuldukları şey belli belirsiz kendini hissettiriyordu.





Neyse ki Roma'da topu topu bir gün kalacaklardı. O geceyi otellerinde geçirdiler ve ertesi sabah tekrar havaalanına gidip Barcelona uçağına bindiler.

Nihayet uçak Barcelona'ya indi. Kapı açıldı. Hülya’yla Selim el ele tutuşup merdivenlerden aşağıya inerken...





Evet tam inerken Suavi Sonar’ın flaşı tekrar patladı. Bu defa Selim’le Hülya (yine şaşırmışlardı, ama) şaşkınlığı falan bir tarafa bırakıp hemen Suavi Sonarın yanma koştular ve ona can-ı yürekten bir «merhaba» dediler. İki günde yurt hasreti çekmeye başlamışlardı. Ama ilk anın heyecanı geçer geçmez Selim başını «nafile, ne yapsak, nereye gitsek kurtulamayacağız,» der gibi salladıktan sonra, «Ağabey, biz seni Roma'da zannediyorduk,» dedi. Aslında Suavi Sonar Roma'da otururdu, ama mükemmel bir gazetecilik yapmış ve Soydan’lar şehri gezerken kaldıkları otele gidip onların ertesi gün Barcelona'ya gideceklerini öğrenmişti. Bunun üzerine Allahı'nı seven Suavi Sonar'ı tutmasın. Ne yapmış yapmış ve onlardan önce Barcelona'ya varmıştı. Yeni evliler buna hayret ettiler, ama ertesi gün Palma'ya gitmek üzere Barcelona'dan uçağa binerken duydukları hayretlerini büsbütün artırdı... Ayakları uçağa çıkan merdivenin basamaklarındayken Suavi Sonar önce onlara «Güle güle... İyi yolculuklar,» demiş ve hemen peşinden ilave etmişti, «Avrupa'nın diğer şehirlerindeki bütün muhabirlerimiz haberli... Benden söylemesi.»

ALINTI: SES DERGİSİ’NİN 1968 TARİHLİ 30. SAYISI



Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir