Kutlu Payaslı ile Sıcacık Bir Röportaj



Güneşten yüzü tunçlaşmış yakışıklı adam, sağ eliyle Boğaziçi'ni göstererek, «insanın İstanbul'u hiç sevmiyorum demesi için deli olması lazım,» dedi.

Kutlu Payaslı İstanbul sahnelerinde iki aydan beri çalışıyordu. İstanbullu müzikseverler, Ankara'nın bu müzik elçisini çok sevmişlerdi. Kutlu Payaslı da onların bir dediklerini iki etmiyordu. Klasik eserlerden, günün en yeni şarkılarına kadar «Her telden» istekleri yerine getiriyordu. Fakat bu isteklerin içinde biri vardı ki, onu yapamıyor, yapmak istemiyordu. Evet, iki ay boyunca hayranları, Kutlu Payaslı'ya «İstanbul'u artık hiç sevmiyorum» adlı şarkıyı söyletememişlerdi. Ankaralı şarkıcı, «N'olur bu şarkıyı benden istemeyin. Şu canım Boğaziçi'ne, gökte yücelen şu mehtaba bakın bir kere. Şairin 'ömre bedel' dediği bu dünyanın en güzel şehrine nasıl sevmiyorum diyebilirim?» diyordu.



Gerçekten de, Kutlu Payaslı, «İstanbul'u, İstanbulludan daha çok seven Ankaralı» olmuştu.

İstanbul müzikseverleri, Kutlu Payaslı'yı Anadolu dinleyicisi kadar tanımaz. O, Ankara'nın, başkent radyosunun daha çok dinlendiği Orta ve Doğu Anadolu'nun malıdır. Anadolu müzikseverleri. Kutlu Payaslı'nın radyoda ilk programı yayınlandığı günden beri dinleyicisi olmuştur.





Türk sanat müziğinin sevilen seslerinden Kutlu Payaslı 27 haziran 1936'da Amasya'da dünyaya gelmiş. Müzikle ilgilenmeye başladığı tarihler, Haydarpaşa Lisesi'ndeki öğrenim yıllarına rastlar. (18 yaşında) Ankara Radyosunun açtığı imtihanı kazanmış. 800 kişinin katılıp 12 kişinin kazandığı bu büyük başarı. Kutlu Payaslı'nın hayatına bir yön vermiş... 12 yıldan beri, şarkı söyleyerek hayatını kazanıyor.

Kutlu Payaslı, bu arada 1963 - 1967 yılları arasında dert yıl süre ile Ankara Radyosunun Türk Sanat Müdür Yardımcılığını da yapmış. Fakat TRT'de çalışan sanatçıların dışarda çalışmaları Danıştay tarafından reddolununca, radyodaki eski görevinden istifa etmiş. Şimdi radyoda «kaşeli» sanatçı olarak çalışan Kutlu Payaslı, ayrıca «Her Telden» adlı programın yöneticiliğini de yapıyor.





Kutlu Payaslı şarkıcılığının yanı sıra tambur ve piyano da çalmaktadır. Fakat bunları ders alarak değil, kendi kendine uğraşarak öğrenmiş. Kutlu Payaslı'nın bir de bestekarlık yönü var. Yüzlerce bestesi arasından 11 tanesi radyoda halen çalınmakta. Bestelerini gece yarısından sonra yaptığını belirten şarkıcı, bu konuda şunları söylüyor: «Gece yarısı, el, ayak çekildikten sonra ilham gelir bana. Sabaha kadar bir şarkının üzerinde çalışır dururum. Piyanonun üstünde sabahladığım günler çok. tur. Hiç bir zaman 'Ben bu gece beste yapacağım,' diye bir şey düşünmem. O, kendi kendine gelir. Ismarlama beste olmaz ki.»



Kutlu Payaslı'nın bir de spor cephesi var. Fenerbahçe'de uzun süre lisanslı olarak voleybol oynamış, atletizm yapmış. 100 - 200 metrelerde bazı dereceleri bile var. Az kalsın unutuyorduk, Kutlu Payaslı'nın en az İstanbul kadar sevdiği, üzerine titrediği iki değerli varlığı daha var: Mutlu ve Melda. Biri oğlan öteki kız olan bu iki çocuğunu o kadar çok seviyor ki, sormayın. İki yudum içki alsa, Boğaz'ın ılık rüzgarı yüzünü okşasa, hemen Mutlu ile Melda aklına geliyor. Hatta İstanbul'da çalıştığı aylar boyunca kaç defa gece programını bitirdikten sonra, arabasına atlayıp Mutlu ile Melda'sını görmeye gitmiş. Nereye mi, tabii Ankara'ya. Mutlu ile Melda'nın anneleri de Ankara Radyosunda çalışıyor. Ne var ki, Tuncay Payaslı Batı Müziği Prodüktörü. Aslında, Payaslı ailesinin evinde Türk müziğine ait hiç plak yok. Payaslı'lar bugün için, «Ukalalık falan değil bu, diyorlar, alafranga müzik dinleyerek daha dinleniyoruz. Her ikisinin ortaklaşa hoşlandıkları seslerden biri Tom Jones. «Gal Kaplanı»'nın hemen bütün plakları diskoteklerinde var. Bunun yanısıra klasik müzik de dinliyorlar. Baeh'ı ne kadar seviyorlarsa, Mozart'ı dinlemeye de o kadar doyamıyorlar.



Kutlu Payaslı; Melda'sını, Mutlu’sunu ve Tuncay'ını görebilmek için bir iki gün önce Ankara'ya gitti. İki ay uzak kaldığı yuvasında bir süre hasretini giderdikten sonra yine İstanbul'a gelecek. Ve bu gelişinde yanında adı «İstanbul» elan bir bestesi bulunacak...

ALINTI: SES DERGİSİ’NİN 1968 TARİHLİ 28. SAYISI



Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir