Mia Farrow’dan Veda



Onu tanıyan, tanımayan herkes, «Rosemary'nin Bebeği» isimli filmi gördükten sonra, kabiliyetli bir sanatçı olduğunu kabul etmiş, methede methede göklere çıkarmıştı... Genç kadının evine gelen tebrik telgraflarının, mektuplarının haddi hesabı yoktu... Genç kadın bunları gördükçe sevinçten içi içine sığmıyor, kendi kendine «Nihayet babama ve anneme lâyık bir sinema artisti olabildim,» diyordu.. Genç kadın, bu filmi çevirmek uğruna kocasıyla bozuşmuş, bir yıllık yuvası bir gecede yıkılıvermişti.. Fakat bütün bunlar Mia Farrow için önemli değildi.. Daha doğrusu ilk günlerde öyle görünüyordu.. Mia'nın kararı karardı.. Kocası Frank Sinatra'dan boşanacak, ondan sonra da kendini meslek hayatına verecekti...





Mia Farrow bu kararı verdikten sonra rahatlamıştı... Sabahlan erkenden stüdyoya gidiyor, geç saatlere kadar, kocasını, evini, aşkta uğradığı yenilgiyi düşünmeden çalışıyordu.. Fakat stüdyodan ayrılıp da kocasının ona hediye etmiş olduğu eve dönünce, durum değişiyordu.. O koskocaman evde tek başına oturmak, her geçen gün Mia'ya biraz daha zor gelmeye başlamıştı.





Genç kadın, eski neşesini kaybetmişti.. Frank Sinatra' dan da hiç bir haber çıkmıyor, ünlü aktör barışmak için hiç bir teşebbüste bulunmuyordu.. Hele Mia, kocasının «Detective» filminde kendisinin yerine Jacqueline Bisset adında bir genç kızı oynatmayı kararlaştırdığını haber aldıktan sonra maneviyatı iyiden iyiye bozulmuştu.. Başarısını paylaşacak, onu takdir edecek bir kimsesi olmadıktan sonra şöhretin zirvesine çıkmanın hiç bir önemi kalmamıştı.. Film çevirmek, sık sık isminden bahsettirmek, bol para kazanmak, mutlu bir yuvaya sahip olmanın yanında pek sönük kalıyordu.. Mia, sinemanın şöhretli birçok yıldızı gibi yalnız yaşamaya mahkum edilmekten korkuyordu...





Genç kadının kendisinden büyük olan üvey kızı Nancy Sinatra, Mia'nın üzüntüsünün her gün biraz daha arttığını fark etmiş, üvey annesiyle babasını barıştırmayı aklına koymuştu... Nancy Sinatra'nın aracıIığı ile ünlü karı - koca, televizyon programında karşı karşıya gelince, her şey unutuldu.. Frank Sinatra, çocuk yüzlü karısını affetmeye dünden hazırdı. Fakat elli yaşındaki aktör, her şeye rağmen prensiplerinden de vazgeçmeyecekti.. Mia'ya barıştıkları takdirde mesleğini terk etmesi gerekeceğini kati bir ifadeyle söyledi. Frank Sinatra genç eşine, film setlerinde ter dökmenin hiç yakışmadığını anlattı..



Mia da, meslek uğruna mutluluğu feda etmenin lüzumsuz bir iş olduğunu çoktan anlamıştı zaten. Kocasının kararlarını kelimesi kelimesine tatbik edeceğini söyledi.. Böylece karı - koca Sinatra'lar, mutlu bir hava içinde evlerine döndüler... Böylece, bir ayrılma hikayesi de mutlu bir sonuca ulaşmış, ama sinema kabiliyetli bir artisti kaybetmiş oluyordu.

ALINTI: SES DERGİSİ’NİN 1968 TARİHLİ 5. SAYISI



Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir