Münir Özkul Usta Oldu



Eskiden her mesleğin okulu, hocası yoktu. Bir şeyler öğrenmek, bir zenaat sahibi olmak isteyen gençler, devrin tanınmış ustalarının yanma çırak girerek gözlerini dört açar, onlardan bir şeyler kapmaya çalışırlarmış. Ustalar da doğrusu kamil insanlarmış. Zamanla genç çıraklarının mesleklerini öğrendiklerine kanaat getirdikleri zaman, her mesleğin kendi tabirince, peştemal kuşandırarak, icazet veya el vererek onları kalfa çıkarır ve ilerlemelerine yol açarlarmış.





Geçen hafta, 19 nisan cuma akşamı, Arena Tiyatrosunda Sadık Şendil’in «Kanlı Nigar» temsilinin iki perde arasında takımıyla sahnede son defa olarak 20 dakikalık bir tuluat oyunu oynayan İsmail Dümbüllü, arkadaşları sahneden ayrılıp yalnız kalınca, seyirciye hitaben, «55 senedir sahnedeyim,» diye anlatmaya başladı. «Uzun seneler meşhur komik Kel Haşan Efendinin yanında çalıştım. Tam kırk yıl evveldi. Hiç unutmam bir gece 'Gözlemeci Çırağı'nı oynuyorduk. Oyun bittikten sonra Haşan Efendi beni yanına çağırdı. 'Gel evladım İsmail,' dedi. 'Sen artık çıraklık devreni geçirdin.' Bunu söyledikten sonra başındaki meşhur İbiş külahını çıkararak benim başıma koydu. 'Ben bunu senelerdir başarıyla taşıdım. Bundan sonra da sen taşıyacaksın. Buna layıksın,' dedi.»





Dümbüllü bunları anlatırken müthiş bir heyecana kapılmıştı. Yüzü bembeyazdı. Yarım asırdır milyonlarca insanı kahkahadan kıran büyük sanatkar kendini tutamamış ağlıyordu.

- «Muhterem seyirciler. Ben artık sahneyi terk ediyorum. Aradım, baktım, bu külahı benden sonra liyakatla taşıyacak bir kimse olarak Münir Özkul oğlumuzu buldum. Zekası, kabiliyetiyle, esprileriyle bizden sonra yerimizi ancak o dolduracaktır. Ben de huzurunuzda, komik Hasan Efendi'den almış olduğum külahı kendisine devrediyorum.»

Sahneye davet ettiği Münir Özkul saygıyla İsmail Dümbüllü'nün ellerini öperken, o da külahını genç meslektaşının başma geçiriyordu.





Salon ayağa kalkmış, iki sanatkarı görülmemiş bir heyecan içinde alkışlıyordu. Sahnede Münir ağlıyor, Dümbüllü ağlıyor, koca sanatkarın elini öpmek için sıraya dizilmiş olan «Kanlı Nigar» kadrosu ağlıyordu. Döndüm, baktım, seyircilerin de çoğu ağlıyordu. On dakika kadar süren bu heyecan dalgası yavaş yavaş duruldu. Alkışlar hafifledi. Ve Dümbüllü, genç arkadaşlarının kollan arasında sahneden ayrıldıktan sonra, piyesin ikinci perdesi başladı. Özkul, başında yeni aldığı şeref külahı, gözleri kıpkırmızı, perdenin sonuna kadar heyecan ve ağlamaktan kısılan sesinin tonunu bir türlü tutturamadan, ama Dümbüllü'ye layık bir kuvvetle oynadı.



Sadık Şendil’in merasimi takdim konuşmasında söylediği gibi şerefli bir bayrak yarışıydı bu... Biri alnının akıyla bu bayrağı senelerce taşıyarak bir yere getiriyor ve onu bir başkasına devrederek çekiliyordu. O da aldığı bayrağı daha ileriye götürüyor, sonra kendi gibi kabiliyetli, ama genç birine uzatıyordu.

Çoğu kimsenin Ali’nin külahını Veli'ye, Veli’ninkini Ali’ye geçirmeye çalıştığı karma karışık bir toplum içinde, kenarları alın terinden meşinleşmiş, yarım asırlık eski bir külahın bir tiyatro salonunda yarattığı bu asil heyecan, sahnemizin geleceği için büyük bir ümittir. Sevinebiliriz.

ALINTI: SES DERGİSİ’NİN 1968 TARİHLİ 18. SAYISI



Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir