Nebahat Çehre Kararsız



Yılmaz Güney'in «asker kaçağı olarak yakalanması» olayında, Nebahat Çehre, bir kurtarıcı gibi, Beşiktaş'taki askerlik şubesine arabaya atlayıp gelmişti.

- «Daha bir ay önce resmen boşandılar. Niçin Nebahat buraya geliyor?» diyenler de oldu. «Bu buluşma, ilerideki bir beraberliğin başlangıcı olabilir,» diye düşünenler de...

Yılmaz Güney ise, gider ayak: «Ben askerdeyken Nebahat'in kendisini dedikodulardan uzak tutmasını temenni ederim,» diyerek «sabık karısına» ilgisiz kalmadığını göstermişti.

Öyle ya, 450 gün Yılmaz Güney'in karısı ol, soyadını ve şerefini taşı, ondan sonra boşan ve istediğin hayatı sür...



Bunu, Nebahat Çehre'ye, Taksim'de, Kıvılcım Apartmanındaki dairesinde söylediğimiz zaman şöyle konuştu, «Yılmaz' la bir ay önce resmen ayrıldık. Karı - koca değiliz artık. Ama, maziye hürmet diye bir şey var. Sonra geçmiş günlerin hatırası unutulmuyor. Aynı yastığa baş koyduk. Aynı meslekte çalıştık ve çalışıyoruz da... Ben artık tamamen hür, serbest, kendi hayatını kendisi kazanan bir sinema oyuncusuyum, iki film firmasıyla anlaştım bile... Haziran sonunda, omzumdaki kırık iyileştikten sonra çalışmaya başlayacağım. Askerlik dairesinde, Yılmaz sağ elini, kırılan köprücük kemiğine koydu. SES'te kocaman bir fotoğraf bunu gösteriyordu geçen hafta... Yılmaz, bana «gerçekten el koymuş» bir insan... Şahsiyetim, bilgim, dünya görüşüm hep onun sayesinde, onun yardımıyla gelişti. Ama onunla 'tekrar evlenmek' diye bir şey asla olmayacak. Bunu kesin olarak ilan edebilirsiniz. Yalnız ondan ayrılmakla iyi mi ettim, kötü mü ettim? İşte onu bilmiyorum.»





Nebahat Çehre gayet neşeliydi. Kuaförden yeni moda bir saçla çıkıp gelmişti. Sağ elini oynatamıyordu. Eski eşine büyük bir anlayış göstermiş, «Benim kolumu, kanadımı Yılmaz kırdı!» dememişti. Bize bu hali «Kan kusup, kızılcık hoşafı içtim,» diyen eski ev kadınların! hatırlattı. Şöminenin üzerinde Yılmaz Güney'in Antalya Film Festivalinde kazandığı «Altın Portakallı Kadın Heykeli» duruyordu. Baktığımızı gördü. «Ayrılınca Yılmaz, önce otelde kaldı,» diye anlatmaya devam etti. «Sonra bir eve taşındı. Elbiselerini de şoförüyle aldırdı. Onları da her halde aldırır. Ben evimde Yılmaz'ın heykellerini değil, kendi kazanacağım ödülleri görmek isterim. Zaten «Seyit Han» adlı filmim Berlin Film Festivaline ve Antalya Festivaline gönderildi. Ondan çok ümidim var. «Balatlı Arif» ve «Pire Nuri» de iyi filmlerim arasında. Kadın oyuncuya yerli sinemada o kadar çok ihtiyaç var ki, daha 'çalışmak istiyorum' dediğim gün iki teklif aldım. Bundan sonra sadece film oyuncusu olarak çalışacağım ve hayatımı kazanacağım.»





Biz bunları konuşurken kapı çalındı. Gelen bir filmciydi. «Nebahat Hanım sizi sette bekliyorlar,» dedi.

Nebahat Çehre bize döndü:

- «Şimdiye kadar sadece Yılmaz'ın filmlerinde oynadığım için kimse cesaret edemiyordu işe davet etmeye... Sinema hayatımda 60'a yakın film çevirdim. Bundan sonra eve çekilmek pek akıllıca bir iş olmaz sanırım.»

ALINTI: SES DERGİSİ’NİN 1968 TARİHLİ 23. SAYISI



Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir