Özcan Tekgül 5 Yıl Sonra Yurda Döndü




1962 yılının aralık ayında iki takım elbise ve iki bin lira para ile yurt dışına çıkan film artisti Özcan Tekgül, beş yıl sonra İstanbul’a bir hayli zengin olarak döndü.

Karadeniz gemisi Tophane rıhtımına yanaşırken Özcan Tekgül, kader arkadaşı Rum asıllı «Baby» ile güverteye çıkmış, kendisini karşılayan dostlarına, gazetecilere el sallıyor; öpücükler gönderiyordu.

Merdivenler indirildi ve gazeteciler bir anda güverteye tırmanıverdiler. Flaşlar birbiri ardından çakmaya başladı. Daha sonra hep beraber rıhtıma indiler. Bu sefer Özcan Tekgül, beraber getirdiği 1967 model, televizyonlu, lüks Mercedes otomobilinin önünde poz vermeye başladı. Otomobilin arkasında ayrıca dört yataklı, banyolu, buz dolaptı, her türlü konforu bulunan iki tekerlekli bir de «yürüyen ev» vardı.



Özcan Tekgül çok heyecanlıydı Göğsü körük gibi şişiyordu. Bir gazetecinin: «Ne bu heyecan?» sorusuna ellerini iki yana açarak: «İstanbul'u görünce elim ayağım titremeye başladı. Gözlerim tavuk karası oldu, görmüyor!» diye cevap verdi.

Yıllar, her kadını olduğu gibi, Özcan Tekgül'ü de yıpratmıştı. Genç, güzel Özcan gitmiş, yerine yaşlı, yüzündeki kırışıklar artmış başka bir Özcan gelmişti. Nitekim eski Özcan’ı bilip de bugünkü Özcan'ı karşılayanların hemen hepsi: «Hayret... Çok bozulmuş. Tıpkı Necla Ateş gibi,» demekten kendilerini alamadılar. Yalnız değişmeyen bir tarafı kalmıştı Özcan'ın: Neşesi... Kahkahaları...





Gümrük muayenesi çok uzun sürdü. Yirmiden fazla kocaman bavulun muayenesi epeyce zaman aldı. Özcan Tekgül: «Ya,» dedi. «Roma'da on iki bavulum çalınmasaydı... O zaman gümrükçülerin işi işti... Her halde sabaha karsı evimde olabilirdim.»

Tophane'den Hilton'a gelinceye kadar öyle çok hatırasını anlattı ki, hayret etmekten kendimizi alamadık. Beş yılda neler geçmemişti Özcan'ın başından?... Beyrut'ta Lübnan mili! emniyetine mensup Zafir isminde bir Arap genci ile sevişmiş, zavallı adamcağız nedense beynine iki kurşun sıkarak kendini öldürmek «mecburiyetinde» kalmıştı...



Amman'da gene bir Arap'la aşk macerası geçirmiş, fakat bu aşkı da uzun sürmemişti. Amman'lı olan bu zengin adam bir gün esrarengiz bir şekilde ortadan kaybolmuştu. Özcan Tekgül’e: «İsmi neydi?» dedik. Güldü. «İsmini ne yapacaksınız?» diye cevap verdi. «Kendi yok ki ortada... Kayıplara karıştı gariban. Ne oldu bugüne kadar hala anlayamadım.»

Adisababa'da bir otelde kendisine sarkıntılık etmek isteyen bir «hayranından» kaçıp kurtulmak için pencereden atlarken ayağını kırmıştı. Aylarca hastanede yatmış, çile doldurmuştu.





Kahire'deki olay hepsinden ilginçti: Dans ederken emniyet müdürü yanıma gelmiş, «Senin bu yaptığın dans oryantal değil. Oryantal dansı ancak Mısırlı dansözler yapar» demişti. Sen misin bu sözü söyleyen?... Emniyet müdürü, Özcan'dan tokadı yediği gibi kendini yerde bulmuştu. Tabii gerisini yazmaya lüzum yok. İki gün hapis ve hudut dışı edilerek ver elini Sudan...

Özcan Tekgül, burada da boş durmamıştı. Cumhurbaşkanının oğluyla flört etmiş, Sudan protokolüne dahil olmuştu. Bundan sonra «hızlı» bir aşk hayatı başlamıştı. Sapsarı saçlı, bembeyaz tenli Özcan'la, simsiyah derili kıvırcık saçlı, uzun boylu Arap'ın aşkı...



Bu aşk da araya gazetecilerin, Sudan Cumhurbaşkanının girmesiyle bıçak gibi kesilmiş ve Özcan soluğu Bingazi, Marakeş, Kazablanka derken Avrupa'da alıvermişti.

Artık siyah aşk bitmiş, beyaz aşk başlamıştı... Londra'da İngiliz gazetecisi, Paris'te İspanyol ressamı, Münih’te Türk televizyon teknisyeni, Roma'da İtalyan futbolcusu...

Özcan Tekgül bize bütün bunları kaldığı otelin 611 numaralı odasında bir solukta anlattı. İstanbul Boğazı karşımızda gri bir dekor içinde uzanıyordu. Yağmurlu bir hava vardı.

ALINTI: SES DERGİSİ’NİN 1967 TARİHLİ 52. SAYISI

Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir