Roger Vadim’in Annesi Gelinlerinden Dert Yandı




Hangi erkek annesi, Ben gelinimi kıskanmam. Onu öz evladım gibi severim. Kendime de kaynana dedirtmem diye bir iddiada bulunursa sakın inanmayın. Kaynana, dünyanın neresinde olursa olsun, hangi devirde yaşarsa yaşasın, ne kadar iyi kalpli olur olsun gene de kaynanadır. Bu satırları okuyan gelin veya damat sahibi annelerin bana kızacaklarını ve içlerinden Ben böyle değilim! diyeceklerini de biliyorum. Onlara hemen söyleyivereyim. Boş yere kendilerini aldatmasınlar. Zira ben de kaynana oldum. Hem de tamamı tamamına üç defa… Bu yüzden de, evladını evlendiren anaların iç dünyasını gayet iyi bilirim…





Beni karşıdan görenler, gelinlerime karşı takındığım tavırları izleyenler Aman şu Propi de ne iyi kaynana derler mutlaka. Eski gelinleriyle bile iyi geçiniyor. Halbuki işin iç yüzünü gelin bir de bana sorun. Bütün dünyanın taptığı Brigitte Bardot'ya bile zaman zaman kusur bulduğum, onu oğluma layık görmediğim çok olmuştur. Ama gene de benim kaynanalığım, diğerlerininkinin yanında hiç kalır. Brigitte Bardot, Annette Stroyberg'den sonra nihayet Amerikan sinemasının ünlü yıldızı Jane Fonda gelinim oldu. Gelinlerimin üçünü de çok sevdim, ama tabii şimdi ilk ikisi 'sabık gelin' hüviyetine büründükleri için ben de en fazla üçüncü gelinimi, yani Jane Fonda’yı seviyorum.



İLK KAYNANA OLUŞUM

Oğlum ilk defa evlenmeye karar verdiği zaman yirmi iki yaşında, çiçeği burnunda bir delikanlıydı. Kaynana olma günlerimin yaklaştığım oğlum bana bir mektupla bildirmişti. Roger'ın mutlaka kendine uygun bir eş seçeceğinden emin olduğum için haberi alınca hiç endişelenmedim. İyimser bir hava içinde gelinimle tanışacağım günü sabırsızlıkla beklemeye kovuldum.

Brigitte, Roger ile tanışıp evlenmeye karar verdiği zaman bahar gibi bir genç kızdı. Çocuksu yüzlü, çocuk ruhlu ve çocuk sesliydi. Neşe doluydu. Durmadan konuşur, etrafa adeta neşe saçardı. Onu daha ilk görüşümde sevdim. Önceleri pek mutluydular. Brigitte, kocasının evine gelirken köpeğini ve oyuncaklarını da beraber getirmişti. Bunlardan bir saniye olsun ayrı kalmaya gönlü razı değildi. Yalnız, cici gelinimin küçük bir kusuru vardı: Kocasına da, sevdiği oyuncaklarına ve köpeğine nasıl davranıyorsa, öyle davranıyordu.



Roger'ın bir dakika olsun yanından ayrılmasına tahammülü yoktu. Kocası işini gücünü bırakıp bütün zamanım onu eğlendirmeye hasretmişti. İlk günlerde oğlum karısının bu isteğini kırmadı. İş icabı bir yere gitse bile bulunduğu yerden hemen telefona sarılıp Brigitte'in hatırını soruyor, onu oyalıyordu. Ama bu durum ömürlerinin sonuna kadar böyle devam edemezdi. Nitekim etmedi de. Oğlumla gelinimin evine misafir gittiğim bir gece fırtınanın iyiden iyiye yaklaşmakta olduğunu sezdim. Yalnız fırtınayı önce kim koparacaktı, onu bir türlü kestiremiyordum. Nihayet günün birinde tahminim doğru çıktı.



Brigitte'in oğlumu terk ettiğini, Roger’ın bir arkadaşından öğrendim. Gelinim, beraber film çevirdiği Jean Louis Trintignant'a aşık olmuş ve evini terk edip sevgilisine kaçmıştı... Bu durumda bana düşen iş oğlumu teselli etmekti. Roger, Brigitte'in kendisini terk etmesine çok üzüldü. Günlerce yüzü gülmedi. Kadınlardan, evlilikten hatta yaşamaktan nefret ettiği anlar oldu. İşte o günlerde bağrı yanık bir kaynana olarak eski gelinim hakkında kötü kötü şeyler düşündüm. Bir süre sonra ise. eski gelinimin davranışını makul gösterecek sebepler aradım ve onun da Roger'den ayrıldığı zaman bir hayli üzüntü çektiğini tahmin ettim. Oğlum, Brigitte ile evliyken onların özel hayatlarını ancak uzaktan takip edebilmiştim, ama bu da, benim ilk gelinim hakkında bazı fikirler edinmeme yetti.



Bir kere, Brigitte, saadeti romantik ve gerçekleşmesine imkan olmayan hayallerde arayan bir kızdır. Daima ideal bir aşk vc balayı havasında yaşamak ister. Delicesine sever ve aynı şekilde sevilmeyi arzular. Sevdiği erkekte bu özellikleri bulamayınca da onu terk edip kendine yeni bir aşk arar. Bu arada arkasına dönüp de yıktığı hayallere, kırdığı kalplere bakmaz bile... Fakat hemen şunu da söylemek isterim: Brigitte'in her hareketi, her sözü dünya basınında bire bin katılarak anlatılıyor. Aslında o, ideal aşkı arayan altın kalpli bir çocuktu! Oğlumdan ayrılmadan önce de bana: 'Hayatta en fazla hayvanları severim' demişti. 'Çünkü onlar insanı hiç bir zaman hayal kırıklığına uğratmazlar.' İşte Brigitte Bardot’nun bu sözleri de gerçek duygulan hakkında kesin bir bilgi edinmemize yeter sanırım.





İKİNCİ GELİNİM PEK MÜSRİFTİ

Roger'nin, Brigitte’i unutması pek uzun sürmedi. Kendine yeni bir sevgili bulup ikinci bir Brigitte Bardot yaratma hevesi oğlumun uykularım kaçırıyordu. Nihayet bir gün aradığını buldu, daha doğrusu bulduğunu zannetti. Danimarkalı Annette Stroyberg, Fransa'ya mankenlik yapmaya gelmişti. Roger ile tanıştıktan sonra ise mankenlikten vaz geçip sinemada şöhrete ulaşmak için çalışmaya başladı. Ben Annette'i gördüğüm zaman oğlumun gene çeşitli üzüntülerle karşılaşacağını tahmin etmiştim. Zira Annette de Brigitte gibi çocuk ruhlu bir genç kızdı. Hayattan ne istediğini bilmiyordu. Kendine zerre kadar güveni yoktu.



Yalnız son derece güzeldi. Kalabalık bir yere girdiği zaman gözler hemen onun üzerinde toplanırdı. Herkes susar, sadece onu seyrederdi. Fakat benim gördüğüm Annette, ömrünün sonuna kadar Roger gibi bir erkeğe bağlı kalacak yaradılışta bir kadın değildi. İkinci gelinim için dünyanın en müsrif kadınıydı diyebilirim. Çiçeklere, güzel kokulara ve elbiselere çok meraklıydı. Oğlumun kazandığı paralan çiçekçi dükkanlarında, moda evlerinde har vurup harman savuruyordu. Gardırobu ağzı ağzına dolu olduğu halde, bir yere gideceği zaman 'Sırtıma giyecek bir şeyim yok' diye ağlamayı adet edinmişti.





İkinci gelinimin güzel koku merakı da meraklarının en pahalılarından biriydi... Evin her tarafına sevdiği esanslarla ıslatılmış torbalar asardı. Annette, sinemayı da sevmiyordu. Kararsızlığı yüzünden kocasını sık sık zor durumda bırakmıştı... İşte çocukça davranışları, birbirini tutmayan kararlan yüzünden hem evliliği, hem de sinema artistliğini yürütemedi. Ama her şeye rağmen Annette de birinci gelinim Brigitte gibi iyi bir kızcağızdı. Nitekim Roger'dan ayrıldıktan bir süre sonra çok şükür bir tüccarla evlendi de, aradığı huzura ve lükse kavuştu.





AMERİKALI GELİNİM

Oğlumun ikinci evliliği de sona erince onu karşıma alıp ciddi ciddi konuşmak lüzumunu hissettim. Gerçi oğlumun özel hayatına karışmaya hakkım yoktu, ama gerekince de ona doğru yolu göstermek, dertlerine ortak olmak ne de olsa bir annelik vazifemdi. Bak oğlum, dedim. İkidir evlenip ayrılıyorsun. Artık düzenli bir hayata başlamanın zamanı geldi. Bir daha evlenmeyi aklına koyarsan lütfen kendine eski kanlarından daha uygun bir eş seçmeye çalış... Gözlerinin önünde daima güzel varlıkların bulunmasını istersin, bunu- biliyorum, ama bu yüzden çocuk ruhlu kızlarla evlenmen gerekmez ki!...



Oğlum: Benim çocuk ruhlu kadınları seçmemin sebebi sensin dedi. Bize hem analık, hem de babalık ettiğin için kuvvetli, erkeklere ihtiyacı olmayan kadınlardan nefret etmiştim. Karımın korunmaya muhtaç, benim peşimden ses çıkarmadan yürüyecek tipte yumuşak bir kadın olmasını istiyordum. Maalesef Brigitte de, Annette de benim düşündüğüm gibi çıkmadı...Bu konuşmamızdan sonra oğlum bana yazdığı mektuplardan birinde Amerikalı sinema artisti Jane Fonda ile beraber film çevirmeye hazırlandığım müjdelemişti. Mektubunun fazlasını Jane'e ayırmıştı. Oğlum bana üçüncü bir gelin kazandırmaya hazırlanıyordu anlaşılan...





Daha sonraki mektuplarda Roger, kendini bir tarafa bırakıp sadece Jane’den haber vermeye başlayınca ateşin bacayı iyiden iyiye sardığını anladım. Roger, Jane ile evlenmeden önce beni müstakbel gelinimle tanıştırdı. Jane'i pek cana yakın ve neşeli buldum. Samimiydi. Bu da çok hoşuma gitti. Roger ile konuşurken adeta gözlerinin içi gülüyor, onu taparcasına sevdiğini açıkça belli ediyordu. O gün oğlumun yanından ayrılırken içim rahattı. Roger'ı nihayet emin ellere bıraktığımı düşünüyordum.



Bundan sonra ölsem de gözlerim arkada kalmayacaktı. Zira Jane, aklı başında, üstelik oğlumu seven, kabiliyetini takdir eden hanım hanımcık bir genç kızdı. Meslek hayatıyla ev hayatını mükemmel yürütebileceğine inanmıştım. Yanılmamışım da... Roger ile Jane evleneli iki yıl olduğu halde onların haklarında bir tek kötü söylenti kulağıma çalınmadı. Oğlum hayatından çok memnun görünüyor. Jane’in de mutluluğunu gözlerinden okumak mümkün. Zaten falcılar da oğlumun üçüncü karısıyla mutlu yaşayacağını bana söylemişlerdi.

ALINTI: SES DERGİSİ’NİN 1967 TARİHLİ 42. SAYISI



Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir