Sadri Alışık Çapkınlık Mı Yapıyor?




Tarabya Oteli’nin döner kapısından girerken gördük. Yanındaki sarı saçlı, leopar mantolu, yabancı havalı tazenin omzuna elini atmış, sallana sallana yürüyordu. Bizim, salonda oturduğumuzu fark edemeyecek kadar içkiliydi. «Sarhoş» kelimesi Sadri’ye yakışmaz, zira ne kadar içse sarhoş olmaz. Ama, Sadri «hovarda», «çapkın» ve «aşık» da olmaz. Daha doğrusu, bizim 25 yıldır tanıdığımız Sadri; hele fidan gibi ince, zarif, duygulu Çolpan İlhan’la evlendikten sonra, böyle şeyler olamazdı! Ama, işte gözlerimizle görüyoruz ki «yabancı» bir kadına olan aşkını, sevgisini, muhabbetini alenen «izhar» eyliyor…





Önce otelin barına yöneldi. Kuğu boyunlu, incecik kadın, belli ki, İstanbul'u bilmeyen bir ecnebi... Ama, Sadri Türkçe konuşuyor:

- «Sen benden başkasına bakma sevgilim» diyor, «Şu yerli sinemadan kazandığım yüz binlerce lira, otomobilim, apartmanım, bütün varlığım, hatta canım, kanım, hayatım senin uğruna feda olsun...

Bunca yaşa geldim, senin kadar kimseyi sevmedim. Sen bana aşkı, sevdayı öğrettin... Sen benim için melek, peri...» diyor, bir yandan barcının uzattığı içkileri yuvarlıyor, bir yandan da sevgilisine kendi eliyle içiriyordu. Genç ve güzel kadın da Sadri gibi, Pisa Kulesi gibi sallanmaya başlayınca, oturdukları, daha doğrusu düşmek üzere oldukları yüksek bar taburelerinden indiler. Barın bir köşesindeki koltuklara geçtiler.





Sadri orada da sevgilisini çembere aldı: «Aşkım, film çevirmekten bıktım, ama seninle film çevirirsek, Brigitte Bardot'yu, Elizabeth Taylor'u, hatta Türkan'ı bile gölgede bırakırsın. Ben Türker'e söylerim, bizim filmimizde sana güzel rol verir. İstanbul'daki insanlar cömerttir, hele filmciler...» Derken ayağa kalktılar, «resepsiyon» a doğru yürüdüler. Sadri, hemen bir «daire» kiraladı. Otelin ikinci katındaki 313 numaralı daireyi... Ve işte o ana kadar flaşsız ve gizliden gizliye çalışan foto muhabirimizi de gördü. Ama o kadar mutlu, o kadar mesuttu ki sadece «Aman Çolpan duymasın,» demekle yetindi.

- «Kim, bu kız?» dedik. Cevap bile vermedi. Leopar mantolu sarışın dilberle adeta yekvücut halinde yalpa vura vura asansöre doğru yürüdüler.







SADRİ ALIŞIK'IN YENİ SEVGİLİSİ

Sadri Alışık'ı Tarabya Oteli'nde gördük, ama yanındaki sarışın «sevgili» si Filiz Akın'ın saçlarını taktığı «modern» bir kadın büstüydü. Film artistleri kadınlar filmlerde saçlarını bir anda değiştirmek zorunda oldukları için Filiz Akın da, «yapma» ve «takma» saçları için bu büstü yanında taşıtıyordu. Sadri Alışık büste baktı, baktı: «Ne güzel kadın!» deyiverdi. Ondan sonra bize döndü: «SES'in okurlarına ayrı ayrı birer yılbaşı hediyesi vermek isterdim. Hani, geçen aylarda Fil bilmecelerini bilenlerden bazı okurlarınıza seramik filler vermiştim ya? İşte onun gibi... Fakat bu imkansız olduğu için onlara bir «yılbaşı şakası» hediye edeyim ister misiniz?» dedi.





Biz de «Memnuniyetle» deyince büste saçı takıp Filiz Akın'ın mantosunu giydirdi. Barda, salonda resepsiyonda çeşitli pozlar verip cansız büstü ile canlı kadınmış gibi konuşup muhabbet etti. Sadri Alışık resimlerin çekilmesi bittikten sonra: «Ben Çolpan gibi gülün üstüne gül koklamam» dedi. «Sonra burnum düşer vallahi! Ama SES okurları için yapmayacağım şey yoktur. Her şeyimi sinema seyircilerine ve sinema okurlarına borçluyum. Yılbaşı vesilesiyle onlara olan sevgimi böylece göstermiş oluyorum. Durun Filiz'i unutmayın. Eğer onun takma saçları ve mantosu olmasaydı bu röportajı zor bulurdunuz.»

ALINTI: SES DERGİSİ’NİN 1968 TARİHLİ 1. SAYISI



Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir