Selçuk Ural’ı Aslan Kafesine Koydular

Nereden aklına takıldıysa takılmış ille de «Dolmabahçe’ye yeni bir sirk gelmiş, onu ziyarete gidelim,» diye tutturdu. Gerçi sirki dolaşmak, Afrika’nın balta girmemiş ormanlarında yakalanan hayvanları görmek iyi, hoş ama arslanların gösteri yaptığı «kafes» in içine girmek bunlar kadar zevkli mi dersiniz? Şöyle bir düşünün, nasıl, soğuk soğuk ter dökmeye başladınız bile.

Dolmabahçe’nin hemen yanına koskocaman bir çadır kurulmuş. Etrafında vagon biçiminde birçok araba ve römorklar var. Belden yukarıları çıplak adamlar oradan oraya koşuyorlar.





Selçuk Ural, önde, biz arkada biletlerimizi alıp sirkin kapısında içeri daldık. Daldık, ama gezimize nereden başlayacağız, ne yapacağız, yol, iz gösteren kimseler yok. Baktık ki olacak gibi değil, karşımıza gelen ilk çadıra girelim dedik. Bir koku, bir koku ki sormayın. Çadırın en ucunda iki yavru fil sallanıp duruyor. Selçuk Ural, «Ben filleri çok severim. Dünyanın en masum hayvanlarıdır. imkan olsa da ben de beslesem,» dedi. Biraz daha orada kalacak olsaydık, Selçuk Ural evine bir filin sırtına binerek gidebilirdi! Neyse ki, gözüne maymunlar ilişti de fil satın almak sevdasından vaz geçti.





Her çeşitten maymunların bulunduğu kafeslere gelince Selçuk Ural şöyle bir gerindi. Yakasını düzeltti, saçını taradı. Neden diye sormamıza fırsat bırakmadan şöyle dedi: «Ne demiş Darwin, insanoğlunun atası maymundur. Öyleyse insan geçmişine saygı duymalı. Ben de öyle yapıyorum.» ilk kafesin önündeki maymuna hafif bir reverans yapması ile kendini yere atması bir oldu. «Sayın maymun», Selçuk’un hürmetini her halde yanlış anlamış olacak ki, pençe atmaya kalktı.





Maymunlardan sonra, sıra arslan, kaplan ve sırtlanların yer aldığı bölümlere geldi. Ormanların taçsız krallarının keyifleri pek yerinde idi. Karınlarını taze at etleriyle bir güzel doyurmuşlar, öğle uykusuna yatmışlardı. Nerede o atıp tutan «Arslan kafesine gireceğim,» diyen Selçuk Ural? Kafese girmek şöyle dursun, yanına bile yaklaşamamıştı.

Ve sonra o kocaman çadırın içine girdik. Selçuk Ural, arslan kafesini görür görmez yine eski düşüncesini hatırladı. Sonunda allem edip kallem edip kafesin demir kapısından usulcacık içeri giriverdi.





- «Nasıl, ben dememiş miydim size, kafese gireceğim diye,» dedi ve bastı kahkahayı. Meğer Selçuk Ural, «Arslanı olmayan kafese» girecekmiş de, biz yanlış anlamışız! Neler yapmadı «Arslansız» kafeste Selçuk Ural? Çıplak vücudu ile parmaklıklara tırmandı, amuda kalktı.

Genç şarkıcı «atraksiyonunu» tamamladıktan sonra sirkin yöneticilerinden biri koşa koşa yanına geldi. Ve ayak üstü hemen teklifini yaptı... Eeee, hep filim artistleri teklif olacak değiller ya:





Sen şarkıcılığı bırak arslan ol... Bir post giydirdik mi tamam, ne dersin?... Hem iyi para da veririz!»

Selçuk, hiç beklemediği bu teklifi hemen reddetti: «Ölürüm de müzikten ayrılmam.»

Giyindi, çantasını eline alıp çıkış kapısına doğru yürüdü. «Arslansız bir kafese girdiği» için göğsü bayağı kabarmıştı Selçuk Ural'ın.

ALINTI: SES DERGİSİ’NİN 1968 TARİHLİ 30. SAYISI



Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir