Selma Güneri Niçin Şarkıcı Olmuş?



Kısırkaya, Karadeniz kıyısında güzel bir köy. Yemyeşil ağaçlıklardan sonra mavi denize kavuşmanın sevinci sonsuz oluyor. Biraz önce buraya mavi bir Ford-Galaxle geldi. İçinden iki genç ve güzel insan indi. Kadın, yüksek kayalıklar üzerindeki gazinoda bikini mayosunu giydi, terasa çıktı. Arkasından sarışın eşi siyah mayosunu, renkli kasketini giyip «kadınının» yanına geldi. Elinde Canon marka 8 milimetrelik, son model bir sinema makinesi var. Kadın, uzaktan 25 yaşlarında kadar görünüyor. Oysa, esmer tenli, etli dudaklı bu güzel kadın 17 yaşındaydı. Kocası da 24-25...





Kumsalda önce güneş banyosu yaptılar. Sonra kıyıda koşup oynadılar. En sonunda kendilerini billur gibi suların koynuna bıraktılar. Beyaz köpüklü dalgalar içinde yüzdüler. Uzaktan onları gören, aşkları hiç bir zaman bitmeyecek sanırdı. Gerçekten de biraz sonra gazinoda konuştuğumuz zaman, Selma Güneri ile kocası Yusuf Sezgin, «Bizim sevgimiz evlenmekle ölmez. Tam aksine biz her geçen gün evliliğin ve aşkın şuuruna daha iyi varıyoruz,» dediler.





Selma Güneri, orta parmağını büktü, birinci eklemini tahta masaya «Nazar değmesin» manasında birkaç kere vurdu, «Tuh! Tuh!» dedi, «Bizim mutluluğumuz sonsuz. Şu anda dünyanın en bahtiyar kadınlarından biriyim. Çünkü kocamı seviyorum. Kocam da beni seviyor. Aramızda, bir üçüncü kişinin gölgesi bile yok. Ankara'dan önce İstanbul'da sahneye çıkmıştım. Başkent'te de iki ay çalıştım. Orada adımızı, kötü niyetli bazı kimseler dillere düşürdü. Şantaj yaptılar. Bizden para istediler. Tabii dolaylı bir şekilde. Vermedik, bu sefer aleyhimizde kampanyaya giriştiler. Yok ben başkasıyla geziyormuşum da Yusuf da benden bıkmış gibi... Vallahi aslı yok. En sevdiğim insanın ölüsünü öpeyim ki biz bir an bile başkasını düşünmüş karı - koca değiliz. Aramızda o kadar kuvvetli bir saygı ve sevgi var ki hayatımızın sonuna kadar bitmez, tükenmez. Bunu herkes böyle bilmeli. Çok rica ederim bu sözlerimi aynen yazınız.»





Selma Güneri'den sonra Yusuf Sezgin de aynı sözleri söyledi: «Beni bazıları, karısının parasını yiyen koca olarak göstermek istiyor. Ben Selma ile evlenmeden düzinelerle film çevirmiş, şöhret ve servet kazanmış bir sinema yıldızıydım. Karımın işleriyle gayet tabii olarak meşgul oluyorum. Onun işlerini yabancılara bırakacak değilim ya? Müzik alanında bunca şantöz ve okuyucu kadın var. Onların işleriyle kocaları meşgul olmuyor mu sanki? Ben İstanbul'da bugünlerde üç ayrı film firmasıyla mukavele yaptım. Geçen dört ay içinde üç filmde oynadım. Yakında Muzaffer Aslan, Uyanık Film, Melek Film ve Erman Film'de oynayacağım. Yerli film piyasasındaki kriz sade bize değil, bütün yıldızlara tesir etti.»





Sözün burasında Selma Güneri'ye, «Niçin film oyunculuğunu bırakıp şantözlüğü seçtin?» diye sordum.

- «Ben film oyunculuğunu bırakmadım ki,» diye cevap verdi. «Geçici olarak Yeşilçam'dan dışarıda, Ankara'da ve İstanbul'da ikişer aylık anlaşmalar yaptım. Çünkü, bugün ekonomik buhran Yeşilçam'ı kasıp kavuruyor. Ben, eski şöhretini harcayan yaşlı ve mesleğinin sonuna gelmiş sönmüş bir yıldız değilim ki. Daha 17-18 yaşımdayım. Babamdan müzik kabiliyetimi almışım. Sesim beğeniliyor. Niçin şarkı söylemeyeyim? Ben, modası iki ayda geçen eski şöhretlerden değilim. Dinleyicim, yıllarca söylesem benden bıkmayacak. Zira ben şarkıcılığı bir meslek olarak kabul ettim. Yeşilçam' da buhran olmasaydı belki gene şarkı söyleyecektim. Şarkıcılığın büyük para getirdiğini de kimse inkar edemez. Bugün yerli sinemada söylenen ücretler gerçekten söylenip yazılanın çok altındadır. Dört yılda filmden alamadığımı dört ayda şarkıdan alıyorum. 12 şarkılık altı plak doldurdum. Yakında kocaman bir de ev alacağız. Bankada paramız ve altımızda da lüks bir arabamız var. Bunları filmdeki şöhretimi sahnede iki ayda sarf ederek değil, gerçekten okuyucu olarak kazandım. Dört, beş yıllık yerli film starı kadınlar borç içinde yaşarken, kapılarına haciz memurları gelirken, benim bu refaha erişmem kötü bir şey mi? Üstelik bugünlerde dört film şirketi ile çalışmak üzereyim. Bir filmim, «Bitmeyen Yol» Cannes Film Festivalinde gösterildi. Alain Delon benim hakkımda, «Ne güzel kız. Kimselere benzemeyen bir güzelliği var. Fransa'da rahat çalışır,» demiş bir arkadaşımıza. 1966 Antalya Film Festivali'nde birinciliği «Son Kuşlar» ile kazanmıştım. Ya şimdi de Avrupa'da bir yarışma kazanırsam? Sinemanın cazip tarafı 10 milyon insanın sizi görmesi. Bu kış «Dördü de Seviyordu», «Evlat Uğruna», «Kanlı Nigar» filmlerinde oynadım. Yazın da, şimdilik beş film. Yılda en az 10 film çevirmek az mı? Ben sinemada oyunculuğu bırakmadım, bırakmayacağım da?»





Kısırkaya'dan İstanbul'a dönerken otomobilimizdeki pikapta Selma Güneri'nin şarkılarını dinliyorduk. Bir şarkısındaki ilk cümle şöyle diyordu:

«Sana ihtiyacım var...»

Gerçekten Yusuf Sezgin'e (SES Mecmuası 1965 Sinema Artisti Yarışması Finalisti) ve Selma Güneri'ye müzik ve sinema aleminin ihtiyacı vardı.

Selma Güneri, yolda, «Kendi adıma orkestra kurdum. Sadece benimle çalışacaklar,» diyordu. Anlayabildiğimiz kadarıyla Güneri kendine uzun vadeli bir çalışma programı hazırlamıştı.

ALINTI: SES DERGİSİ’NİN 1968 TARİHLİ 24. SAYISI



Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir