Şen Dul Suzanne Pleshette




Her gün ağız ağza dolu olan Beyoğlu’ndaki figüran kahveleri o sabah boşalmış, elli lira ücretin lafım duyan yerli sinemanın figüranları soluğu Rumelihisarı’nda almıştı. Gelenlerin hepsi de halinden çok memnundu. Bu güneşli, ılık sonbahar gününü Rumelihisarı’ndaki tiyatroda yağlı güreş seyrederek geçirmek pek hoş bir şey olsa gerekti. Ayrıca üste para da alacaklardı.

Bir süreden beri şehrimizde çalışmakta olan Amerikalı filmciler, o sabah filmin en önemli bölümünü, güreş sahnesini çekeceklerdi. «Bir polisiye filmde en önemli sahne güreş sahnesi olur mu?» demeyin. Olur… Eğer bu film İstanbul’da ve üstelik yabancı bir şirket tarafından çekiliyorsa, filmin en önemli bölümünü güreş sahnesi teşkil edecektir. Zira Türkiye’de çevrilen yabancı filmlerdeki güreş sahneleri en az yerli filmcilerimizin çevirdikleri filmlerdeki mezarlık, ezan ve göbek sahneleri kadar önemlidir!





Evet, işte o sabah Rumelihisarı'nda da enteresan bir yağlı güreş müsabakası yapılacaktı... Güreşçi rolüne çıkacak figüranlar, kispetlerini giymişler, bir köşede yağlanma sırasının kendilerine gelmesini bekliyorlardı. Bu esnada, Hisar’ın kapısı önünde duran siyah, son model bir taksiden turuncu elbiseli, son derece şık bir kumral kadın ile uzun boylu, otuz beş yaşlarında esmer bir erkek çıktı. Genç kadın, etrafına meraklı gözlerle bakınırken hemen bir kolayını bulup erkeğin elini tutmuştu. İki genç aralarında tatlı tatlı konuşarak Hisar’a girdiler. Onların görünmesiyle de ortalık bir anda karıştı. Gelenler, çevrilmekte olan filmin baş artisti Suzanne Pleshette ile 'nişanlım' dediği Gallagher idi.





Suzanne Pleshette, filmlerindeki gibi sevimli ve hareketli bir kadın. Gözlerinin içi daima gülüyor. «Nişanlım» dediği delikanlının ise en önemli özelliği gözünden hiç çıkarmadığı camları duman renginde olan gözlükleri. Yağmurlu havada, güneşli havada, bina içinde, bina dışında nedense hep bu gözlüğü takıyor. Suzanne Pleshette’in yanındaki bu esrarengiz genç adam kimdi? Herkes gibi biz de bunu çok merak etmiştik. İlgililerden kime sorduksa «Amerikalı bir iş adamı, milyoner» cevabım aldık. Kaldıkları otelin ilgilileri bile böyle söylüyorlardı. Suzanne Pleshette ise bu konuda asla konuşmak istemiyordu.





Genç adam, buğularını silmek için gözlüğünü çıkardığı bir sırada gerçek hüviyetini de ele verdi. Suzanne Pleshette’in bir dakika bile yanından ayırmadığı bu esrarengiz delikanlının milyonerlikle, iş adamlığı ile hiç bir ilgisi yoktu. Amerika’da hayli ün yapmış Tony Gallagher adında, bir televizyon yıldızıydı. Bazı filmlerde de ufak tefek roller almıştı. Meslektaş oldukları böylece anlaşılan sevgililer, birbirlerine pek düşkün görünüyorlardı.

Suzanne Pleshette, yakışıklı erkeğin yanından ayrılmaya ancak rejisörün beş, altı kere ikazından sonra razı oluyordu. Tony setin bir köşesinde genç kadını seyretmeye hazırlarken o da diğer artistlerin yanma gidip çalışmaya başlıyordu. Rejisör «stop» der demez ise Suzanne’ın yüzü birden tebessümle aydınlanıyor, hemen sevgili Tony’sinin yanına koşuyordu. Kaldıkları otelde de yan yana dairelerde kalan nişanlılar, boş zamanlarında İstanbul’un görülecek yerlerini gezmek istiyorlardı, ama peşlerinde foto muhabirleri eksik olmadığı için bu isteklerini gerçekleştiremiyorlardı. Tony Gallagher’in nedense ünlü yıldızla bir arada görülmekten çekinir gibi bir hali vardı.





Güreş sahnelerinin çekildiği sabah, Suzanne, İstanbul’a geldiğinden beri ilk defa nişanlısından başka erkeklerle de ilgilendi... Bunlar, Rumelihisarı’na yağlı güreş yapmaya gelen figüranlardı. Genç kadın, filmin çekimi sırasında rol icabı, güreşleri ilgiyle seyretti. Çalışma bittikten sonra da güreşçilerin kendisiyle tanışmak istediklerini öğrenince onları kırmadı. İçlerinden bazılarıyla öpüştü. Fakat biraz sonra o güzelim yağmurluğunun vıcık vıcık yağ içinde kaldığım görünce de yüzünü buruşturdu. Alçak gönüllülüğü ona pahalıya mal olmuştu... Genç kadının Türk güreşçileriyle böyle samimi pozlarda resim çektirmesine kara gözlüklü nişanlının ne dediğini pek bilemiyoruz ama, o gün Suzanne Pleshette, akşama kadar esmer sevgilisinin yüzünü güldürmek için bin bir dereden su getirdi.



Hollywood’un sarışın jönlerinden Troy Donahue ile bir yıla yakın bir süre evli kaldıktan sonra, 1964 yılında ayrılan Suzanne Pleshette, İstanbul’u pek roman, tik bulduğunu, boş zamanı olursa bu güzel şehri nişanlısıyla karış karış gezmek istediğini söylüyordu. Fakat nişanlıların boş zamanlarında İstanbul’un hangi semtlerini gezebildiklerini, nasıl eğlendiklerini öğrenmek mümkün olamadı.





Suzanne Pleshette’in kamera karşısındaki çalışmalarına gelince... Yıldızın Amerikan mecmualarında anlatıldığı kadar kuvvetli bir artist olmadığım hemen ilave edelim... Bir sahnenin çekimi ancak on beş, yirmi kere prova edildikten sonra yapılabiliyor. Rejisör, Suzanne’ın yüzündeki ifadeyi değiştirmek için genç kadının karşısına geçip dakikalarca konuşuyor, konuşuyor. Sonra bakıyorsunuz, Suzanne’ın ne yüzündeki ifadede, ne de davranışlarında bir değişiklik var...



Söylenenlere bakılırsa Suzanne Pleshette ile Tony Gallagher, Türkiye dönüşü hemen evleneceklermiş. Eh bu da zaten son zamanlarda yabancı filmlerde Türk güreşi seyrettirmek kadar moda oldu... İstanbul’un havası mı aşıkları büyülüyor, yoksa tesadüflerin mi rolü oluyor bilemeyiz, ama İstanbul’a nişanlı, ya da sözlü gelen artistlerin düğün haberleri çok geçmeden kulağımıza geliyor. Bunun en son örneği de David Hemmings - Guyle Hunnicutt... Bakalım «Kara Harry» filminin esmer, sevimli yıldızı Suzanne Pleshette ile televizyon artisti, esrarengiz nişanlı Tony Gallagher de bu ananaye uyacaklar mı?...

ALINTI: SES DERGİSİ’NİN 1967 TARİHLİ 44. SAYISI



Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir