Sibel Göksel Gezdi ve Geldi




Sibel Göksel, on beş günlük dinlenme gezisine Yeşilköy’den başladı. Eşi Uğur Terzioğlu ile birlikte dev uçağa binerken neşeliydi. İlk durak Münih’ti. Burada butikleri dolaşacak, daha sonra gideceği Avrupa şehirlerinde kendine yeni yeni elbiseler alacaktı.

Sibel Göksel’in bu seyahati sırasında başından geçen en ilgi çekici olay Münih’te olmuştu. Alış-veriş için dolaşmış, yorulmuştu. Yemek yiyip dinlenmek kararındaydı. Geniş cadde üzerindeki restoranlardan birine gireceği zaman birden kulağına bir ses geldi:

– «Hiç tavsiye etmem Sibel Hanım. Yemekleri beğenmeyeceksiniz.»





Bu, Almanya'da çalışan güzel bir işçi kızımızın sesiydi. Sibel'i filmlerinden, ve mecmualardaki resimlerinden tanıdığını söyledi, imzalı resim istedi.

- «Sizi Bayer caddesinde bir restorana götüreyim. Türk yemekleri yersiniz.» dedi.

Beraberce yürüdüler. Sibel az sonra restorana girdiği zaman hayretten donakaldı. Bütün duvarlar Türk artistlerinin resimleriyle doluydu...

Sibel Göksel, Münih'ten sonra Londra'ya geçti. Bu sisli şehre iki defa gelmişti. Birincisinde Türkiye güzeli olarak. İkincisinde de balayı için... İlk işi mumyalar müzesini gezmek oldu. Dünyanın şöhretli kişilerinin balmumundan yapılmış mumyalarını görünce Sibel'cik çok korktu!... Dışarıya çıktığı zaman sapsarıydı. Eşi Uğur Terzioğlu'na:





- «Aman Allah'ım» dedi. «Sanki canlı gibiler!... İnsan bir tuhaf oluyor.»

Londra'dan sonra Paris... Burada çok beğendiği sinema ve tiyatro artisti Jean Marais'yle görüşmek, bu aktörü sahnede seyretmek istiyordu. Fakat kısmet değilmiş, olmadı. Marais temsiller vermek için Cenevre'ye gitmişti... Sibel Göksel, Paris'te az kaldı. Bu kısa süre içinde sinemalara, tiyatrolara gitti; Eyfel kulesinde yemek yedi, tarihi yerleri dolaştı.

Sonra Venedik, Roma ve gene vatan toprağı Yeşilköy...



Gezisi içinde Venedik'te de unutamayacağı hatıraları olmuştu. Mehtaplı bir gecede bindiği gondol, karşıdan gelen bir gondolla çarpışmıştı. Roma'da ise başından Venedik'tekinden daha hatırı sayılır bir kaza geçmiş.

Karşıdan karşıya geçerken az daha özel bir otomobilin altında ezilip kalmak tehlikesiyle burun buruna gelmişti.

Bir akşam üstü hava kararırken Yeşilköy'e geldiği zaman sevinç içindeydi.

- «Ohh» diyordu. «İstanbul'un havasının bir başka tadı var... Vatana, insanın doğduğu, büyüdüğü topraklara kavuşması ne güzel şey.»

ALINTI: SES DERGİSİ’NİN 1967 TARİHLİ 47. SAYISI



Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir