Şöhret Adaylarının Hikayeleri

1967 yılının ilk günlerinde Hollywood’da en çok sözü edilen yıldız adayları arasında Faye Dunaway, Camiila Sparv ve Sharon Tate başta geliyordu. Ve 1967 yılbaşı sayımızda bunların yakında şöhret olacaklarını yazmıştık. Ünlü aktör Michael Caine’nin nişanlısı olarak bir süre dedikodu sütunlarında yer alan Camilla Sparv, 1967 yılında durmadan film çevirdi ve yılın sonunda günümüzün şöhretleri arasına katıldı.





Geçen yılın en gözde ümitlerinden biri de Faye Dunaway idi... New York tiyatrolarında bir süre çalıştıktan sonra Broadway'de «A Man For All Seasons» (Her Mevsimin Adamı) isimli piyeste baş rolü oynayarak dikkati çekti. Otto Preminger'in «Hurry Sundown» isimli filminde Jane Fonda'nın oyununu gölgede bırakacak derecede başarılı olduktan sonra ise şöhret yolları Dunaway'e açıldı... 1967'nin son aylarında Warren Beatty ile çevirdiği «Bonnie and Clyde» ise şimdiden yılın en beğenilen filmidir.

Geçen yılın ümitlerinden Sharon Tate de 1967 yılı içindeki film çalışmalarıyla ona güvenenlerin yüzlerini kara çıkarmadı. 13 isimli filmde Deborah Kerr ve David Niven'le beraber oynadıktan sonra geçen yıl «Bebekler Vadisi»nde baş rolde oynayan Sharon Tate artık günümüzün genç şöhretlerinden biri sayılmaktadır.





MIA FARROW

Amerikalı televizyon seyircileri için Mia Farrow, parlak bir istikbal vaat eden, kabiliyetli bir sanatçıydı. 1966 yılında genç sanatçının, sinema ve müzik dünyasının şöhreti Frank Sinatra ile evlenmesi durumunu değiştiriverdi. Televizyon şirketleri Bayan Sinatra'nın ücretini artırırlarken, filmciler de, biraz Frank Sinatra'nın gönlü hoş olsun, biraz da Mia'nın Sinatra'yla evlenmesinin yaratacağı dedikodunun reklamından faydalanmak istedikleri için Mia'yı televizyondan ayırıp sinemaya mal etmek için teşebbüse geçmişlerdi. 1967 yılı Mia Farrow için meslek hayatı bakımından oldukça hareketli bir yıl oldu. Frank Sinatra başlangıçta Mia'nın film çevirmesine itiraz etmiş, karısının evinde oturmasını istemişti, ama Mia kararından caymayınca o da genç karısının isteğine uymak zorunda kaldı... Mia'nın film artistliğini geçici bir heves olarak kabul ediyor, genç kadının kendi isteğiyle bu hevesten vaz geçmesini bekliyordu.



Sinema yıldızı Maureen O'Sullivan ile prodüktör - rejisör John Farrow'un yedi çocuğundan üçüncüsü olan Mia, küçüklüğünden beri rol yapmayı sevdiğini söylemekteydi. Öğrenimini İngiltere'de tamamladıktan sonra Amerika'ya dönünce de ilk işi televizyon şirketlerinde çalışmak için teşebbüse geçmek olmuştu. Mia'nın televizyonda şöhrete ulaşması kısa zamanda gerçekleşivermişti. Sinemada ise günümüzün sayılı aktrisleri arasına girebilmesi için biraz daha gayret göstermesi gerekiyordu. Bir zamanlar, Jane Wyman'ı şöhrete ulaştıran «Johnny Belinda» nın televizyondaki temsilinde başrolü oynamak Mia'nın şöhretini artırdı.



Genç kadın daha sonra Laurence Harvey ile İngiltere'de «Dandy In Aspic» isimli komediyi çevirdi. Son olarak da İra Levin'in satış rekorlarını kıran eseri «Rosemery's Baby» (Rosemary'nin Çocuğu) isimli filmde başrolü oynayarak filmcilerin dikkatini çekti. Genç rejisör Roman Polanski, Mia Farrow ile çalışmaktan son derece memnun kaldığım, Mia'nın gerçekten kabiliyetli bir artist olduğunu her fırsatta tekrarlayınca, bütün gözler Mia'nın üzerine çevrildi. 1967'nin son günlerinde «Rosemary'nın Çocuğu» nu tamamlayan genç yıldızın, 1968 çalışma programı çoktan hazırlandı. Genç kadının işi o kadar fazla ki, kocası Frank Sinatra'nın ısrarlarına rağmen onun çevirmeye başladığı «The Detective» (Detektif) isimli filmde rol alamadı. Hatta bu yüzden de kocasıyla arası açıldı, işi ayrılmaya kadar vardırdı...





EVA RENZI

Hollywood filmcileri, Eva Renzi için, «Marlene Dietrich'den sonra Alman sinemasının Hollywood'a en kıymetli transferi» demektedirler. Uzun boylu, dolgun vücutlu, sarışın bir genç kız olan Eva Renzihausen, 1944 yılında Berlin'de doğmuştu. Babası Danimarkalı, annesi ise Fransız'dı. 16 yaşında evini terk eden Eva, Berlin'deki tiyatro okullarından birine girmiş kısa bir süre de televizyon programlarında rol almıştı.

Geçen yıl Michael Caine ile çevirdiği «Funeral In Berlin» (Berlin'de Cenaze) isimli filmdeki başarısından sonra ise Universal Şirketi, Eva Renzi'yi uzun vadeli bir kontratla kendine bağladı... Alman asıllı sarışın yıldız, önümüzdeki günlerde James Garner ile bir film çevirecek...





BARBARA PARKINS

Mia Farrow gibi Barbara Parkins'i de bundan kısa bir süre öncesine kadar sadece televizyon seyircileri tanırdı. Kanadalı bir ailenin kızı olan Barbara, yıllardan beri televizyon piyeslerinde başarılı oyunlarıyla dikkati çekmişti. Fakat 1967 yılı içinde genç televizyon artistinin hayatı birden değişiverdi. Amerika'da satış rekorlarını kıran «Bebekler Vadisi» isimli romandan perdeye aktarılacak eserde Barbara'ya önemli bir rol teklif edilmişti. Barbara Parkins, gerek filmde yarattığı tipin çekiciliği ve gerek başarılı oyunuyla sinema çevrelerinin dikkatini çekiverdi. «Bebekler Vadisi»nin galası yapılmadan Barbara'nın filmdeki başarısı kulaktan kulağa yayıldı. 1968 yılı Barbara'nın yılı olacak.





SALLY ANN HOWES

Sally Ann Howes, Londra'da doğmuş. Babası, İngiltere'nin tanınmış müzikhol artistlerinden Bob Howes. Annesi, evlenmeden önce şarkıcılıkta isim yapmış. Ağabeyi Peter ise BBC Orkestrasında klarinet çalıyor. Bu arada Sally Ann Howes'in de er geç sahne hayatım benimseyeceği anlaşılmıştı. Nitekim on iki yaşındayken Londra'da (Perşembe'nin Çocuğu) isimli piyeste rol alarak ilk defa sahneye çıkmıştı. Sally Ann Howes, 1967'nin sonunda Dick Van Dike ile bir film çevirmek üzere İngiltere'ye döndü.

Müzikal komedi türündeki filmin Sally'i sinemada da tanıtacağı muhakkak.





JOANNA PETTET

Yirmi iki yaşındaki İngiliz asıllı artist Joanne Pettet, on altı yaşındayken artist olmaya karar vermiş ve cebinde bin dolarla Amerika'ya gelmişti. New York'un tanınmış tiyatro okullarında burslu öğrenci olarak okuduktan sonra Broadway'de «Take Her, She's Mine» (Al Onu, O Benimdir) isimli piyeste başrolü oynayarak dikkati çekti. (Aynı piyesten alınan filmde Joanna'nın rolünü Sandra Dee oynamıştı). 1966'nın sonunda Hollywood, Joanne Pettet'i «Group» isimli filmde oynatmak için angaje etti. Joanna, 1968'in başında Trence Stamp ile «Blue» isimli filmde oynayacak.





SUZY KENDALL

Suzy Kendall, televizyon kameralarının karsısında dişlerini göstere göstere gülümseyerek diş macunu reklamı yaparak hayatını kazanmaya başlamış ve bu diş macunu reklamları, diş macunu almak için eczaneye gidenlerden çok filmcilerin dikkatini çekmişti. Nitekim çok geçmeden de İngiliz ve Amerikalı filmcilerden Suzy Kendall'a teklifler gelmeye başlamıştı. Suzy'nin en büyük meraklarından biri de resim yapmaktı. Boş zamanlarında resim yaparak oyalanıyordu. Bir ara resim yapmayı kendine meslek olarak seçmeyi bile düşündü. Bu niyetle İtalya'ya gitti. Fakat bir İtalyan rejisörü Suzy Kendall'ı yeni çevireceği filinde oynatmak isteyince durum değişiverdi. «The Penthouse» isimli polisiye filmden sonra zenci aktör Sidney Potier ile «To Sir With Love» (Beyefendiye Sevgilerle) isimli filmi çevirdi. Böylece bu filmde Suzy Kendall'ın adı film dünyasında yavaş yavaş duyulmaya başladı. Filmciler, 1968 yılında Suzy Kendall'a hiç soluk aldırmadan film çevirtecekler. Bu arada genç yıldız adayı, aktör Dudley Moore ile de evleneceğini söylüyor, ama bu gidişle nikah törenine gitmeye vakit bulamayacak.





CANDICE BERGEN

Yirmi bir yaşındaki Candice Bergen, bugüne kadar beş filmde baş rolü oynadı, birçok kereler adı, gazete ve dergilerin dedikodu sütunlarında yer aldı. İki kere dünyayı dolaştı. Yunanistan'da eski bir manastırı satın aldı, modern bir ev şekline soktu. Boş vakitlerim de de bu manastırdan bozma evinde dinlenmeyi, yeryüzünün bütün zevklerine tercih etti. Hollywood'un ünlü vantriloğu Edgar Bergen'in kızı olan Candice Bergen'in annesi evlenmeden önce fotoğrafçılara modellik yaparak hayatını kazanmıştı. Candice de bu sanatkâr ana babanın evladı olduğunu küçük yaşta ispat etti. «Group» filminde baş rolü oynaması teklif edilinceye kadar sinemayla hiç ilgilenmeyen Candice Bergen, bu filmi tamamladıktan sonra bir daha Hollywood'dan ayrılmamayı kararlaştırdı. Halbuki genç kız daha önceden gazetecilik ve sanat tarihi öğrenimi yapmış ve bu sahalarda da başarılı olabileceğini çalışmalarıyla ispat etmişti.



Candice Bergen'in şöhrete ulaşmasını sağlayan film geçen yıl Steve McQueen ile çevirdiği «Sand Pebbles» (Kum Tanecikleri) oldu. Yunanlı Rejisör Cacoyannis, «The Day Fish Came Out» (Balık Karaya Vurunca) isimli filmde Candice'yi baş rolde oynatmak isteyince, Yves Montand, (Hayat Yaşamak İçindir) isimli filmde kendisiyle beraber baş rolü oynamasını teklif etti. Bu film tamamlanır tamamlanmaz da Candice Bergen Majorka'ya gitti. Burada Michael Caine ile beraber «Magus» isimli filmi çevirmeye başladı...

ALINTI: SES DERGİSİ’NİN 1968 TARİHLİ 2. SAYISI



Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir