Suzan Avcı Kocasından Ayrılıyor




Sigaranın birini yakıyor, ötekini söndürüyordu. Ağzından lokomotif gibi, ufluya pufluya dumanlar çıkıyor; elini kolunu oynatarak durmadan konuşuyordu:

– «Bıktım usandım valla kardeşim! Nedir benim çektiğim bu adamdan!…»

Üzerinde siyah renkli «feza mayosu»… Daha doğrusu «feza modeli» mayo var. Hilton’un tatlı su ile doldurulmuş havuzuna dalıp çıkıyor, iyice kızmış. Hiddetini soğuk suda gidermek ister gibi, başını havuzun en derin yerine sokuyor ve üzün saniyeler suyun altında kalıyor.






Nihayet üzerinden sular akarak çıktı. Sadece ellerini kuruladı. Plastik iskemleye oturup filtreli bir sigara yaktı. Sol eline alıp dirseğini iskemlenin kenarındaki koltuk demirine dayadı. Sağ kolunu havaya kaldırıp eliyle sol kulağını tuttu:

– «Boşanıyorum» dedi, «Hüseyin Cendere’den boşanıyorum. Şimdi evlenme tarihini de unuttum. Galiba geçen yıl 21 eylüldeydi. 11 ay mı? Bana 11 sene gibi geldi! Evlenmemiz de bir sürpriz oldu: Yazdınız ya? İşte o günden beri ikimiz film yazıhanesinde karı – koca gibi değil de iş ortağı gibi çalıştık. Daha doğrusu ben çalıştım, o yedi.






«- ‘Ben eve ekmek getiren koca istiyorum!’ diye herkesin içinde bağırırdım… O, ağzını açıp tek laf edemezdi. Belki çalışır, işlerini düzeltir, para kazanır, diye evlendim. Ama, adam hazır yemeye alışmış. 11 ay beslemekten bıktım, üzerimde, ipotekli iki evi var. Beşiktaş’taki bu evleri satıp 70.000 lira alacağımı tahsil edeceğim. Geçenlerde Toptaşı Hapishanesinde 7.000 liralık kefillik borcundan dolayı üç gün hapis yattı da kimselere söylemedim. O kadar kızıyorum ki… Yahu! Tam 4 yılım bu adamla geçti. Uğraştım, didindim. Filmciliği, ticareti öğretmek istedim. Bir türlü öğrenemedi. Şimdi geceleri kapıma geliyor. İçeri almıyorum. ‘Eve gireceğim’ diyor, açmıyorum. Gidiyor. Artık bu işi mahkeme temizler. Ben aldım, ben besledim, beri boşuyorum.»

Susan Avcı ateş püskürüyordu. Gölgede, mayosuyla oturduğu halde terlemeye başlamıştı. Gelen soğuk suyu bir yudumda içti:






– «Bir erkek evladım var, ilk evliliğimden. Onu yetiştirmek istiyorum. Sadece oğlumu düşünüp evlendim, yoksa, bekar kalacaktım. Dört yıl gözümü açıp da neler oluyor diye dünyaya bakmadım. İşimden evime, evimden işime… Benim gibi sadık karıyı bulsun da bu zamanda görelim! Bana: ‘Pişman olursun sonra, ayrılırsak… Ben değişeceğim, sözlerini dinleyeceğim’ diyor, ama artık taş çatlasa inanmam… Dört yıldır beni böyle oyalıyor. Ömrüm geçiyor, artık tahammül edemem… Bu yıl kendi firmamız hesabına iki film çevirdik: ‘Sarı Gül’, ‘Kasırga Adam’… Bir de Kenan Pars’tan ‘Bir Ateşim Yanarım’ın Zonguldak hakkını aldık. Fakat adam bu filmin fotoğraflarını, afişlerini, reklam materyalini vermiyor. Benim para kazanmamı istemiyor. Güya beni böyle zorlayacak da ben de barışacağım. Pışşşşt! Hadi efendim, hadi… Ben erkek gibi kadınım, bana zorbalık sökmez.»



Biraz durdu, nefes aldı. Bir sigara daha yaktı. Otururken ayağa kalkmıştı:

– «Hırsımdan yerimde duramıyorum» dedi. «Bir daha evlenirken bu aptallığı yapmam. Sütten ağzım yandı, yoğurdu üfleyip yiyeceğim. Eğer sinema piyasasında beni sevmeseler, kimseden iş alamaz, çoktan aç kalırdım.»

Tekrar havuza doğru yürüdü:

– «Mahkeme koridorlarında görüşürüz!» dedi ve havuza atladı…

ALINTI: SES DERGİSİ’NİN 1967 TARİHLİ 34. SAYISI



Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir