Türk Belmondosu Süleyman Turan




İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümünden mezun, kültürlü ve zeki bir insan olan Rejisör Mehmet Dinler, henüz ilk filmini çeviren SES mecmuası 1963 finalisti Süleyman Turan için, yetkili bir kişi sıfatıyle şunları anlattı:

– «Süleyman Turan, istikbal vaat eden bir genç oyuncu… Üniversite kültürü, tiyatro tecrübesi ve objektife yakın bir fizik yapısı var. Kamera karşısında çok rahat. Kasılmadan, sertleşmeden, rejisörün istediği şeyi fazlasıyle veriyor. İlk filminde bu kadar başarı kazanan başka bir erkek artist tanımadım… Eğer tipine uygun, sanat kabiliyetini, tamamen göstereceği bir rol bulursa büyük ‘yıldız’ olacaktır…»





Yukarıdaki satırları 28 eylül 1963 tarihli SES'den aldık. O yıl yapılan Kapak Yıldızı yarışmasını erkeklerden Ediz Hun kazanmış, Süleyman Turan da ikinci olmuştu. «Sayın Bayan» filminde ilk defa kamera karşısına çıktı. Çıkış o çıkış. Aradan koskoca dört yıl geçti. Yılların en çabuk ve en yıkıcı olarak geçtiği sahalardan biri olan sinemada pek çok isim unutuldu, unutulandan çok sayıda «meçhul isim» birer şöhret oldu. Bu dört yılı devamlı olarak film çevirerek geçiren Süleyman Turan için aradan sanki dört sene değil, dört dakika geçmiş gibidir. 1967 yılındaki Süleyman Turan için gene «tipine uygun, sanat kabiliyetini tamamen göstereceği bir rol bulursa büyük bir yıldız olacaktır» diyebiliriz...





Süleyman Turan, İngiliz Filolojisinin üçüncü sınıfına kadar okumuş. Yedek subaylığını gönüllü olarak gittiği Kore' de yapmış. Kore'den Ispanya'ya, Hawaii Adaları'ndan Amerika'ya, oradan Almanya'ya geçmiş. Memlekete döndükten bir müddet sonra sıkılmış. Bitirmesine bir yıl kalan üniversiteyi bırakıp Almanya'ya gitmiş, Köln şehrindeki Yüksek Jimnastik Okulunda okumuş.

Süleyman, son derece maceraperest bir insan... Ama sinemayı çok seviyor. Girdiği günler kendi kendine düşünmüş ve sinemada muvaffak olabilmenin ilk şartının maceralardan uzak kalmak olduğunu anlayıp hayatını düzene sokmuş.





Bugün en küçük bir dedikoduya bile adı düşmemiş bir ailenin reisi... Eşi ve daha altı aylık olmayan kızı Beliz'le pırıl pırıl bir hayatı var. Aranan, istenen bir sinema oyuncusu. Ama, bir yerde yetmiyor bu kadar mutluluk Süleyman'a. Bol para ve anlayışlı bir eş, tatlı bir çocuğun yanı sıra iyi bir «oyuncu» olmanın gururunu da taşımak istiyor.

Size belki garip gelecek ama, Süleyman Turan'ın en büğyük kusuru son derece mütevazı oluşudur. «Bunda ne var, tevazu bir meziyettir» diyebilirsiniz. Yerli sinemada tevazu büyük bir engeldir. Tevazuu yüzünden afişlerde, jeneriklerde sıra kavgası yapmaz Süleyman ! «Bu rol için seni ve (X)'i düşünüyorum» diyen yapımcıya, eğer o rolü (X)'in daha iyi oynayacağına kanaat getirirse, «Onu oynatın benim yerime» der. Tevazuu yüzünden oyunculuğunun hakkını koparıp alamaz.





Bu durumda, gayret dayıya değil, Süleyman'ın kendisine düşmektedir. Üniversite'de okumuş, sinema tarihinin ve çağdaş sinemanın en büyük örneklerini gösteren Sinematek Derneği'nin en devamlı üyelerinden biri olan Süleyman, zirveye tırmanmasına engel olan o aşırı tevazuunu yener ve sinemada «hakkın verilmediğini, alındığını» düşünerek hareket ederse, sinema onun için sadece para ve şöhret getiren bir iş olmaktan çıkar, zevkle yapılan bir iş haline gelir.



Başarılı bir amatör ressam olan Süleyman artık kendi mi yazar, başkasına mı yazdırır, muhakkak o çok bilinen sözü çerçeveletip baş ucuna asmalıdır: «İnsan, hayatı boyunca kendi heykelini yontar.»

Aşırı tevazuundan ona başrol vermeyen prodüktörler artık bebek yüzlü jönprömiyeler yerine gerçek aktör olan Süleyman Turan'ı başrollere almaya başladılar. O, bir «Star» değil. Ama starlar sönecek, o daima kalacak...

ALINTI: SES DERGİSİ’NİN 1967 TARİHLİ 41. SAYISI



Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir