Zeki Müren Yine Hepimizi Çok Şaşırtacak 



Zeki Müren güzel sanatların bütün dallarına ilgi duyan, güzel sanatların hemen her dalında kendini göstermek isteyen bir sanatçıdır. Bu aşırı sanat sevgisi Zeki'yi bir «şarkıcı» olmaktan çıkarmış önce bestekar, sonra şair, sonra ressam, sonra tiyatro oyuncusu sonra da gazeteci yapmıştır. Arena Tiyatrosu'nda «Çay ve Sempati» piyesinin başrolünde oynayan Zeki Müren, o günlerde bir özlemini bize şöyle hafifçe çıtlatmıştı. Onun «Çay ve Sempati» yi oynadığı sahnede daha önce «Sezar ve Kleopatra» piyesi oynanmıştı. Zeki Müren'in asıl oynamak istediği piyes de buymuş. O zaman bunun sebebin arkadaşlarımıza şöyle açıklamıştı.





- Mitolojiye hayranım ben. Düşünün, tarih öncesi devirler ve o devirlerin mistik atmosferi içinde tüm güzellikler, doğruluklar... Bu piyeste mitolojik devirlerin havası var. Sonra Sezar'ı, Antuvan'ı, Kleopatra'yı göz önüne getirin. Bunların her biri, çağlarında milletlerinin kaderine sahip olmuş, bir toplumun saadetini elinde tutmuş insanlar.»





Aradan yıllar geçti ve Zeki Müren'le Antalya'da tekrar karşılaştık. Müren, «İnsanları, dostluğu en az güneşi kadar sıcak,» dediği Antalya'ya sık sık gelir ve birkaç günlük aleminüt tatillerini hep orada geçirirdi. Bu defa bizi görünce çok sevindi. Yanımızda 1968 SES Sinema Artisti Yarışması Birincisi Nil Kutval vardı. Hele Nil'in balerin olduğunu söylediğimiz zaman sevinci bir kat daha arttı ve, «Buna dense dense şaheser bir tesadüf denir,» dedi. Hemen Antalya Turizm Derneğine telefonlar edildi. Antalya'ya bir saat mesafedeki Side hakkında bilgi istendi. Bu arada Zeki Müren'in geldiğini duyup onu yakından görmek, sesini duymak için kaldığı motele koşup etrafına etten, kemikten bir halka yapan Antalyalılardan ek bilgiler alındı. Rivayetlere göre Side'de «Tempil» veya halk arasındaki adiyle «Muhabbetlik» denen yerde Antuvan'la (bazıları da Antuvan değil Sezar'la diyorlar) Kleopatra birlikte denize girmişler, birlikte güneşin batışını seyretmişler.





Bunları dinleyen Zeki Müren bir çocuk gibi sevinmişti. Anlatanlara «E, daha daha,» diyor, bu arada kaçamak bakışlarla Nil Kutval'ı süzüyordu. Sonunda bu heyecanının da, kaçamak bakışlarının da sebebi anlaşıldı. Baklayı ağzından çıkardı. «Nil Kleopatra olsa, Ben Sezar olsam, çıkıp gitsek Side'ye... Orada, gerçek dekorlar önünde resimler çektirsek.»

Tabii bu teklif müzakere bile edilmeden kabul edildi. Bunun üzerine Zeki Müren arabasına atladığı gibi şehrin yolunu tuttu. Aradan biraz vakit geçtikten sonra arabasının bagajını tepeleme doldurmuş bir halde motele döndü ve bize, «Ben de elbisem üzerinde çalışacağım», diyerek odasına girdi.





Nihayet bütün hazırlıklar tamamlandıktan sonra hep birlikte Zeki Müren'in arabasına dolduk ve, «Şen olasın Antalya şehri» deyip Side'nin yolunu tuttuk. Yol boyunca bir çocuk kadar neşeli olan Zeki durmadan konuştu, şakalar yaptı, şarkılar söyledi. Biz de tam 1 saat boyunca AntalyalIların bahsettiği Kleopatra'nın hangi Kleopatra olduğunu düşündük durduk. Çünkü bilindiği gibi Kleopatra adlı tam altı mısır kraliçesi vardır. Sonunda bu konuda herhangi bir karara varmadan Side'ye vardık. Hemen küçük, sevimli ve kır kahvesi ayarlandı. Zeki'yle Nil kahveye girip elbise değiştirmeye başladılar. (2000 yılının öncesinin kıyafetlerine elbise demek de bir tuhaf oluyor ya neyse!) Onlar Sezar'la Kleopatra'nın kıyafetine bürünmüş bir halde dışarıya çıktıkları zaman halk da merakla yanlarına sokulmuştu.





Zeki Müren hiç birimize yüz vermeden döndü ve Nil Kutval'ı uzun uzun gözden geçirdi. Önünde mevlevi dervişleri gibi birkaç defa döndürdü ve bu arada gözüne çarpan bir iki aksaklığı düzeltti. Sonra iki genç 2000 yıldan beri kim bilir kaç tabana halılık etmiş olan kumsalda yürümeye başladılar... Şimdi önümde yürüyen Sezar'da bir azamet, bir kendine güven var ki sormayın gitsin. Ya o narin yapılı Kleopatra'ya ne demeli? Bir ara döndü ve, «Ne güzel deniz, değil mi, Zeki Bey» dedi. Ama öyle bir sesle, öyle bir tonda söyledi ki «Yahu neye Sezar demedi acep?» diye düşüncelere daldık. Birden arkamızdan gelen seslerde düşünce falan kalmadı. Side sanki arkamızda «yekvücut» olmuştu.!





Sonunda kalıntıların bulunduğu yere geldik. Zeki Müren'le Nil Kutval kayadan kayaya atladılar, denize girdiler, poz poz resim çektiler. Tabii kalabalık da peşimizde... Kalabalık falan derken birden çok enteresan bir durumun farkına vardık. Zeki'yle Nil etraftaki büyük kalabalığın farkında bile değillerdi. Mitoloji, tarih kitaplarına, ansiklopedilere gömülü olaylar, Milattan öncesinin kıyafetleri ikisini de 1968'den sessizce alıp yüzyıllar öncesine götürmüştü.

ALINTI: SES DERGİSİ’NİN 1968 TARİHLİ 28. SAYISI



Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir