Yılmaz Güney ve Nilüfer Koçyiğit’in “Karakoyun”u




Yıllık film yapımı 240 sayısına yükselince, kalitenin düşmesi bir yana, filmciler konu bulmak güçlüğü ile karşı karşıya kaldılar. Zamanla yerli sinemamızın «tükenmeyen konu kaynağı» yabancı filmlerden «yürütmeler» de ihtiyaca yetmez oldu. Bu defa eskiye dönüş başladı. Yıllar önce yapılmış «Bir Millet Uyanıyor», «Hıçkırık» gibi filimler yeniden çevrildi.

Tam 16 yıl tek başına Türk sinemasını elinde tutan Muhsin Ertuğrul bu müddet zarfında birçok piyes adaptesi yanında, orijinal senaryoya dayanan birkaç da «sinema filmi» yapmıştı. Bu filmlerden biri olan «Kızılırmak – Kara- koyun» şu günlerde rejisör Lütfi Akad tarafından yeniden çevrildi.






Muhsin Ertuğrul’un çevirdiği ilk «Kızılırmak» ta baş rollerde Hadi Hün ile Nevin Seval oynamıştı. Söylentilere göre, kadın rolü için önce Cahide Sonku ile anlaşılmış ve hatta bir iki gün Cahide Sonku ile çalışılmıştı. Fakat filim çevrilen yerde çok fazla böcek olduğunu ve onların ısırmalarından rahat çalışamadığını ileri süren Sonku, seti terk etmiş ve yerine Nevin Seval alınmıştı…

Yıllar sonra çevrilen ikinci versiyon «Kızılırmak – Karakoyun» da kimse böceklerden falan şikayetçi olmadı. 15 gün kadar süren stüdyo sahneleri dışında tam 33 gün Mut’un Dağpazarı köyünde, 3 gün de Kargıcak köyünde çalışıldı.






Filmin konusu bir halk efsanesine dayanıyor. Yörük obalarından birinin beyinin kızı, obanın çobanlarından bir «çulsuz» a vurulur. Çulsuz çoban da kıza… Oba beyi sert, haşin; ama insan tarafı da olan bir adam. Kızını isteyen çobana açık açık «Olmaz» diyemez de onu yokuşa sürer. Çoban, koyunlarına üç gün tuz yedirip su vermeyecek, 4’üncü gün de onları ırmaktan karşı kıyıya geçirecektir. üç gün tuz yiyip su içemeyen koyunlardan bir teki ırmaktan geçerken su içerse kızla çoban hayatları boyunca birleşemeyeceklerdir. Çoban, imkânsızı mümkün kılar… Irmaktan geçen koyunlardan bir teki bile su içmez. Ama şehirde de bir bey vardır. O bey de kızın babası gibi sert ve haşindir, üstelik bir «insan tarafı» da yoktur. Şehirdeki bey, obanın beyinden de, çulsuz çobandan da güçlü çıkar ve kızı oğluna alır. Fakat kızı şehre götüren düğün alayı tam köprüden geçerken köprü yıkılır ve «düğün alayı» sulara gömülür. Anadolu’da hala söylenen bir ağıt, bu efsaneye bağlanır:






Kızılırmak parça parça olasın

Her parçanı bir diyara salasın

Sen de benim gibi yarsız kalasın

Âldın allı gelini, yedin allı gelini.

Köprüye varınca köprü yıkıldı

Binlerce atlı suya döküldü

Nice yiğitlerin boynu büküldü

Aldın altı gelini, yedin allı gelini.






Yeni «Kızılırmak – Karakoyun» filmini yöneten Lütfi Akad, bilindiği gibi, sinema tarihimizde devir açan bir rejisördür. Belli bir seviyenin altına düşmeyen Akad, bu filimde de iddialı olduğunu ortaya koyuyor. 400.000 liraya mal olduğu tahmin edilen filimde baş rolleri Yılmaz Güney ile Nilüfer Koçyiğit oynuyorlar. Geçen yıl Metin Erksan’ın «Ölmeyen Aşk»ında da baş role çıkan Nilüfer, bu gidişle «Sanat filmlerinin aranan sanatçısı» unvanını ablası Hülya Koçyiğit’ten alacağa benzer. Ama diyeceksiniz ki «Ne olur… Unvan nasıl olsa aile içinde kalmıyor mu?» O da doğru.



Filmde Nilüfer Koçyiğit’le, Yılmaz Güney’den başka Kadir Savun, Senih Orkan, Osman Alyanak, Tuncer Necmioğlu ve bir «Kara Koyun» rol yapıyorlar… Filmde baştan sona kadar önemli rolü olan «Kara Koyun», «oyun birliğini» hiç bozmuyor, hatta, bazı planlarda diğer oyuncuların önüne çıkacak kadar da başarılı oluyor. Kara Koyun, filmde çoban rolünü oynayan Yılmaz Güney’in otlattığı sürüdeki en sevdiği koyundu. Birçok sahnede ikisinin «çok samimi» pozlarda görünmesi gerekiyordu. Yılmaz Güney, Kara Koyun’u kendine alıştırmak için — filmin konusuna çok benzer şekilde — bir ağaca sımsıkı bağladı, iki saat su ve ot vermedi. Sonra çözüp, su verince koyun Yılmaz’a alıştı ve filim boyunca konunun gerektirdiği şekilde davrandı, Yılmaz ne derse onu yaptı.






Filmin final bölümü köprünün yıkılışı ile başlıyordu. Filmin bu kısmının çekildiği Mut’daki Göksu deresi üzerine 35 metre boyunda 12 metre yüksekliğinde bir köprü kuruldu. Göksu saatte 12 mil süratle akıyordu. Kamera orada yapılan bir sala kondu. Can yeleği takan rejisör, asistanları, kameraman da sala bindiler. Efsanedekinin aksine ölüm tehlikesine köprü üstünde olanlardan çok, saldakiler daha yakındı. Nihayet 12.000 liraya mal olan köprü yıkıldı ve bu sahne çekildi, sadece 5 metre film sarf edilen bu sahne, filimde ancak yarım dakika kadar görünecekti.



3 – 5 günde iç içe iki filmin çevrildiği bir film piyasasında, her şeye rağmen gerçek bir sinema sanatının kurulması savaşını verenler çıkıyor. «Kızılırmak – Karakoyun» filmi sinemamıza hiç bir şey vermese bile şunu ispat ettiği için faydalı olacaktır. İsmi türlü hadiselere karışan, başka filmlerde 10 gün için 60.000 lira alan Yılmaz Güney’den, 14 yaşındaki Nilüfer Koçyiğit’ten tutun da set elemanlarına kadar herkes bir «sanat filminde» değişik tutumla çalışıyorlar. Daha samimi ve daha güçlü…

ALINTI: SES DERGİSİ’NİN 1967 TARİHLİ 30. SAYISI



Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir